Anadolu halkı binlerce yıldır kızılcığın benzersiz tadını ve güçlü aromasını yaşamına katık etmiştir. Bugünün insanı ne yazık ki doğanın verdiği her türlü değere "acaba ne faydası var" türünden yaklaşıyor. Oysa yaşadığınız coğrafyada var olan her türün, sizin de içinde olduğunuz o büyük varoluşa doğrudan ya da dolaylı olarak bir katkısı var.Kısacası insana doğrudan bir yararının olup olmadığına bakmak en hafifinden sorunlu bir bakış açısıdır... Yine de kızılcığın portakaldan iki kat daha fazla 'C' vitamini içerdiğini ve gerçek bir antioksidan deposu olduğunu anımsatalım. İnce dallarından sepet de yapılan kızılcık ağacı, kırsalda çit, çengel, baston ve bir çok el aleti yapımında da kullanılıyordu.
EN GÜZELİ DOĞAL KURUTMAK
Kızılcık sarı çiçekleriyle baharı ilk karşılayan türlerden biridir. Dayanıklı ve sert gövde yapısıyla Anadolu insanının belleğinde 'kızılcık sopası' gibi negatif anılar bıraksa da sabır, metanet ve ve dayanıklılığı betimleyen, biraz da zorda olsan da halini başkasına gösterme anlamında kullanılan 'kan kustum, kızılcık şerbeti içtim dedim' özdeyişine de kaynaklık etmiştir.Ancak kızılcık çoğunlukla neşeli ve yoldaş bir bitkidir. Kızıl meyveleri olgunlaştığında, yani iyice kızardığında daha lezzetli olduğu için olsa gerek bazı yörelerde adına 'ergen' de denir. Antalya Elmalı'da turşusu, Isparta Sütçüler köylerinde kurusundan kışın hoşaf yapılır. Kurutulmuş kızılcık Anadolu'nun çoğu yerinde en yaygın tüketme biçimidir.Geçmişte kaynatılarak pestili yapılırken son yıllarda marmelat ve reçel yapmaya artan merak yüzünden kızılcıkların bir çoğu bu şekilde değerlendiriliyor. Oysa şeker kızılcığın üstüne örtülen ağır bir yorgan gibi tüm benliğini tekdüzeleştiren, geriye yalnızca aromasının bir kısmını bırakan endüstriyel bir madde. Mümkün olduğunca tazeyken ya da kurutarak tüketmek ya da doğal sirkeyle turşusunu yapmak en iyisi. Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde de oldukça bol yetişen kızılcıkları bu yöre halkı bir başka biçimde değerlendirmenin yolunu bulmuşlar. Kızılcık tarhanası kış aylarında İnebolu'da en bol tüketilen çorbalardan biri. Kızılcık, tuz ve un ile yapılan bu tarhana türünün bir çok kış hastalığına iyi geldiğini söyleyen İnebolulu kadınlar, Ağustos ortasından itibaren olgunlaşmaya başlayan meyveleri kızıl tarhanaya dönüştürüyor. Biyoçeşitlilik açısından yeryüzünün en zengin coğrafyalarından biri olan Anadolu, binlerce yıldır koynunda soluklanan tüm canlara bütün nimetlerini sunarak bağımsız ve onurlu bir yaşamın koşullarını sağladı.
KIZILCIĞIN DALLARI KIRILIYOR
En yalın halk türkülerinin öznesi olması, kızılcığın yoksul ve sıradan halkın gönlündeki yerini gösterir. Bugün saraylarında adı-tadı bilinmeyen, sokağında bir karşılığı olmayan ejder meyvesinin sularının saçıldığı bir ülkenin dağları hala salkım salkım kızılcık doğuruyorsa bu halkın binlerce yıldır saraylara değil kızılcık dallarına tutunarak ayakta durduğunun bir işaretidir. Kızılcık, kimseye boyun eğmeden, yalnızca yaşadığı coğrafyaya tutunarak ayakta kalmayı ilke edinen Anadolu halkının elini uzattığında tutunduğu ilk dallardan biriydi. Anadolu coğrafyası üzerinde hızla artan kentleşme baskısı ve yıkıcı uygulamalar ne yazık ki ilk önce bu kadim türlerin dalını kırıyor. Herhangi bir koruma kalkanı bulunmayan kızılcık ağacı da tıpkı alıç, kuşburnu, muşmula, mersin, çitlembik ve ahlat gibi Anadolu insanının tutunageldiği diğer dallarla birlikte yalnızca bizlerin göstereceği doğru ve akılcı tavırlarla geleceğe taşınabilir.