Ergenekon, Balyoz sürecinin en karanlık günleri. Ordumuzun gözbebeği personeline akıl almaz iftiraların atıldığı, FETÖ’nün ülkemizin geleceğini kör karanlık geleceğe hazırladığı günler.
İstanbul Beylerbeyi’nden bir haber gelir. Deniz Kuvvetlerinde görevli Yarbay Ali Tatar, ‘Amirallere Suikast Soruşturması’nda hakkındaki iddiaları gururuna yediremeyerek canına kıyar.
Engin Ardıç nam bir pespaye, bir ‘satılık kalem’ bile diyemeyeceğimiz aşağılık bir varlık, Ali Tatar’ın ardından “mermiye kafa atanlar, nereye” diye bir yazı yazar, tuvalet kağıdı bile olamayacak, adına ‘gazete’ denilen kağıt parçasına.
Kendince dalga geçmekte, Ergenekon, Balyoz, vb. kumpas davalarına destek atmaktadır.
İşte o Engin Ardıç ölmüş.
Benim öte dünya, ahret gibi inanışlarım yoktur. Ama ölenin arkasından da, düşüncelerim olumlu değilse, susarım, konuşmam. İyisi ile kötüsü ile bu dünya üzerindeki varlığı ortadan kalmış, doğa kuralını işletmiştir.
Ama Engin Ardıç bu anlayışın dışında.
Yazdıklarının hesabını vermeden öldü.
Ne diyelim? Ölüm de bazen kurtuluş olabiliyor.
Engin Ardıç ile ilgili iyisi mi biz sözü Kazak Abdal’a bırakalım.
“Derince kazın kuyusunun
İnim inim inilesin
Mezarına bir tas suyun
Dökenin de …”
Son olarak da, anısına saygı ile Ali Tatar’ın canına kıymadan önce yazdığı veda mektubunu koyalım buraya. Tarihe ibret olarak geçmesi adına…
“Sevgili Nilü ve canım aile üyelerim...
Tam her şeyden kurtulduk derken sizlerden bir ayrılık durumu daha yaşamak durumundayım.
Bu ayrılık ebedi ayrılıktır.
Eğer öbür dünya varsa... İleride orada buluşuruz.
Ben ailemden kimseye küskün değilim. Hepinizi çok seviyorum.
Hepinize bir hakkım geçtiyse helal olsun.
Sizin de bana hakkınızı helal edeceğinize eminim.
Dediğim gibi bana sakın kızmayın.
Belki bu süreç altı ay, bir yıl sonra geçecek.
Ancak benim buna dayanacak hâlim yok.
Öncelikle başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım.
Başınızı dimdik tutun!
Ama ben bu hukuksuzlukla yaşayamam.
Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil...
O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim...
Belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına bir ışık olur.
Boşu boşuna ölmemiş olurum.
Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim.
Buna en çok karşı çıkan bendim.
Şu anda çok duygusal değilim.
Ağlamıyorum.
Yalnız içim buruk ve kırgın.
Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım.
Beni rahmetli babamın yanına gömün. Karımı ve kızımı Gökçen'imi size emanet ediyorum.
Kızımı ve karımı asla yalnız bırakmayacağınızı, bu işin peşini bırakmayacağınızı biliyorum.
Tek tesellim sizleri son bir defa, hep birlikte görmek oldu.
Gökçen'im, canım kızım derslerine çok iyi çalış.
İyi çalış ve önemli yerlere gel ki benim hesabımı sorabilesin!
Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez.
Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız.
Şunu bilin ki en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek [adına] hayatıma son veriyorum.”