Antalya
15.12.2022
A
GÜNDEM , RÖPORTAJ
Eski Vekil Tuncay Ercenk: ANTALYA YAĞMALANIYOR
Eski Vekil Tuncay Ercenk: ANTALYA YAĞMALANIYOR

Görev yaptığı 2002-2007 yıları arasında taş ve maden ocaklarına karşı verdiği mücadeleyle dikkat CHP Antalya eski Milletvekili Tuncay Ercenk ile son aylarda mantar gibi çoğalan taş maden ocakları meselesini konuştuk. 2007 yılında ocaklarla ilgili TBMM’ye verdiği kanun teklifinin reddedildiğini hatırlatan Ercenk, "O dönem kanun çıkarılsaydı Antalya bu kadar yağmalanamazdı." dedi

 

Tuncay Ercenk 2002-2007 yılları arasında CHP'den 22. dönem Antalya milletvekilliği yaptı. CHP'nin Antalya'dan 8 vekil çıkararak rekor kırdığı 2002'de iktidarı AKP almıştı. Vekil olmadan Ağır ceza hâkimi olarak görev yapan Ercenk, vekilliği döneminde çevre talanı, taş, maden ve kömür ocaklarına karşı verdiği mücadeleyle hafızalara kazındı. Antalya'da son dönemde taş, kömür ve maden ocakları yeniden hortladı. Gündoğmuş, Beşkonak derken son olarak Korkuteli Dereköy'e kömür ocağı açılmak istendi. Dereköy halkı kömür ocağına karşı geçtiğimiz hafta Attalos Heykeli önünde protesto eylemi yaptı. Antalya Valisi Ersin Yazıcı ise Antalya'da ocak ruhsatlarının 200 yıl ertelenmesini önerdi. Taş, kömür ve maden ocaklarının kıskacındaki Antalya'yı, Tuncay Ercenk ile konuştuk.

 

Tuncay abi, öncelikle senin ilk milletvekili olduğun 2002-2007 dönemini konuşalım. O yılları anlatır mısın bize?

Biz o dönem Antalya'da tarih yazdık. 8 milletvekili ile Ankara'nın yolunu tuttuk. Fakat Türkiye genelinde çoğunluğu AKP almıştı. Milletvekili seçildiğimiz zaman zaman Ak Parti yerel konuların merkezi hükümete taşınmaması kararı aldı. Biz de bu kararı destekledik.  Ancak zaman içinde her nedense yerel yönetimlerde olan iki yetkiyi merkezi yönetime devrettiler. Bu yetkilerden kıyıların tahsisiyle ilgili tasarruf yetkisinin belediyelerden alındığını, ikinci yetki olan kömür, taş ve maden ocakları ruhsat yetkisinin ise il genel meclisinden Enerji Bakanlığı'na devredildiğini gördük. Bu iki konudaki yetki birden merkezi hükümete alındı. Zaten AKP iktidara geldiğinde 'Ben bu ülkeyi pazarlamaya geliyorum' diyen bir anlayıştaydı. Ülkeyi tüccar mantığıyla yönetmek istiyorlardı. Kıyıların tahsisi ve ocak ruhsatı işinin de yerelden genele alınmasıyla parti olarak alarm verdik. Tabi ki çevreye karşı, doğaya karşı hepimiz duyarlıyız. Fakat Antalya bir turizm kenti, turizmden yüksek gelir elde eden bir kent. Bu düşünce ile o dönemki Genel Başkanımız Deniz Baykal hepimize kıyı tahsisleri ve bu taş, kömür ocakları ile ilgili görevlendirme yaptı.

 

Taş ve maden ocaklarına karşı en çok mücadele eden vekiller arasında yer alıyorsunuz. O dönemden örnek verir misiniz?

Ben hiç unutmuyorum 2006 yılında bir gece yarısı Doyran köyünde taş ocağı için ağaç katliamı olduğunu ilettiler. Su kaynaklarının hemen üzerinde taş ocağı açılacağını öğrendik.  Hemen Ankara'dan uçakla Antalya'ya geldim. Dönemin İl Gençlik Kolları Başkanı Can Deniz beni Havalimanı'ndan aldı ve gecenin o karanlık saatinde Doyran köyüne gittik. O saatte iş makinelerini durdurmak için güvenlik görevlileri ile çatıştık ve mücadelemiz sonuç verdi. Bu bizim ve Antalya için önemli bir girişimdi. Sonra baktık ki böyle daha vahşice gitmeye başladılar.

O dönem ocak ruhsatı verilmesi merkezi hükümete devredilmesi hangi sorunları doğurdu?

2002 seçimlerinin ardından hükümet kurulmasının hemen ardından ocak açma ve ruhsat verme yetkisi Enerji Bakanlığı'na devredildi. O dönem taş maden ocağı açacak kişi Enerji Bakanlığı'na çalışma yapacağı yerin koordinatlarını veriyordu. Bakanlık o koordinatların nereye denk geldiğine bakmadan ruhsat veriyordu.  Çünkü ruhsat talep edenler yandaşlar. Hepsi ranta dönük isimler. Buralarda taş ocağı çıkarıp, tahrip edip sonra bir iyileştirme yapmadan terk edip gidiyorlardı. Mesela o koordinatların verildiği yer Saat Kulesi çıkabilir ve ruhsat alan kişi oraya rahatlıkla kazma vurur çünkü yetkisi var. Biz bu tehlikeyi fark ettiğimizde CHP, diğer muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleriyle birlikte ciddi eylemlerde bulunduk. Gebiz'de, Serik'te, Tekke'de, Doyran'da ciddi eylemler yaptık. Bu taş, maden ve kömür ocaklarına ruhsat verilmesini engellemeye çalıştık. Gücümüzün yettiğince mücadele ettik, ama karşımızda iktidar desteği alan sermaye kuruluşları vardı.

VALİ İLE TOPLANTI YAPARDIK

Fakat günümüzde bu taş, maden ve kömür ocakları daha da hızlandı. Milletvekili olduğum dönemde Vali Alaaddin Yüksel ile çok sayıda toplantı yaptık. Taş ve maden ocaklarının kente zararını anlatırdık. Bu toplantılardan çıkan sonuçları yukarıya yani iktidara bildirdik. Ancak bu konu hala çözülmüş değil.

Senin 2007 yılında ocak ruhsatlarının verilmesine dair kanun teklifin vardı. Bu konudan bahseder misin abi?

Ben 2007 yılında 5177 sayılı taş, maden ve kömür ocaklarına yönelik ruhsat ve ocak açma yetkisinin merkezi hükümetten alınıp yeniden yerel yetkililere verilmesini teklif ettim. Ruhsatlar verilirken çevre ve insana duyarlılığın göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladım. Önceden taş, maden ocaklarına ruhsat verilmesi il genel meclisi yetkisindeyken şöyle oluyordu; yöre halkı il genel meclisine temsilci gönderiyordu. Ocak ruhsatı verileceğinde yöre halkının temsilcisi karşı çıkardı ve konu tartışılırdı. Bu nedenle ruhsat verilmesi yerelden merkezi hükümete kaydırıldı. Kimse konuşmasın, tartışmasın sessizce ruhsat verelim anlayışıyla hareket ettiler.

Kanun teklifini özetler misin abi, Bu kanun teklifi neleri içeriyordu?

Kanun teklifinde ocak ruhsatı verilirken bölgesel kriterler uygulanması, bu tür yerlerin yerel yöneticilerle istişare edilmeden verilmemesi gerektiğini vurguladım. Ayrıca kanun teklifinde kontrol açılan ocakların büyük bir çevre kirliliği oluşmasına, orman ve tarım alanlarının tahrip edilmesine sebep olduğunu anlattım. Aynı zamanda insan sağlığını ve can güvenliğini tehdit etiğini, özelikle turizm bölgelerinden büyük şikâyetler geldiğini ve aynı alanlarda birden çok maden taş ocağı açıldığını ifade ettim. Zararları bilinmesine rağmen bunların önüne geçilmedi. Ama bizi dinleyen olmadı. Biz uyardığımızda dikkate alsalardı belki şuan bu sorunları yaşamayacaktık. O dönem Meclis'e sunduğum kanun teklifi gündeme dahi alınmadı.

MÜCADELEYE HAZIRIM

Neden alınmadığını şimdi daha iyi anlıyoruz. İşte önümüzde Korkuteli Dereköy örneği var. Alanya'da, Serik'te, Gündoğmuş'ta aynı sorun var. Beşkonak'ta arkadaşlarımızın mücadelesi sonucu taş ocağı engellendi. Hakan Halim Okudan, AGC Başkanımız İdris Taş ve mücadeleye omuz veren tüm arkadaşlarımı kutluyorum.  Bu konuların artık çözülmesi lazım. Şeyh Edebali ne demiş: 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'. Ben de Şeyh Edebali'nin sözüne bir cümle ekliyorum: Doğayı, çevreyi, ormanı, suyu yaşat ki insan yaşasın.

OCAKLARA KARŞI ATEŞİ 2002'DE YAKTIK

Taş, maden ocaklarıyla doğanın suyunu keseceksiniz, çevreyi kirleteceksiniz, insan sağlığına zararlı olan ruhsat vereceksiniz. Bu şartlarda insan nasıl yaşayacak. Bu konudaki çalışmalara yürekten katılıyorum ve bundan sonra mücadelemiz devam edecek. Şuan ki valimiz Ersin Yazıcı Antalya'daki taş ve maden ocakları ruhsatları 200 yıl sonrasına ertelensin demiş. Kendisine katılıyorum ve destekliyorum. Biz bu mücadelenin ateşini 2002'de yakmıştık o ateş hale yanıyor.

 

Bir dönem taş ve maden ocakları durmuştu. Şimdi ne oldu da tekrar hortladı?

Seçim yaklaşıyor. Seçimde kaybedeceklerini anlayan bir iktidar var. Giderayak doğayı tahrip edecek rant çalışmaları yapıyorlar. Kime ne rant verileceği zaten bellidir. Çevrenize göz atın insanlara, doğaya çevreye duyarlı olan bir tek yurttaşta taş, maden veya kömür ocağı ruhsatı göremezsiniz. Ancak ve ancak hükümet yandaşları bu ruhsata sahip olmak için çabalıyor. Bu dönem daha vahşice yapılıyor. Taş, kömür ve maden ocağı açılmasın demiyoruz. Fakat siz insanın olduğu yere, suyun, üretimin olduğu yere ocak açmaya kalkarsanız karşınızda bizi bulursunuz. Çünkü biz bu durumda oradaki yaşam hakkına saldırmış olursunuz.

DOĞAYA KARŞI ŞİDDET UYGULANIYOR

Şiddet sadece insana, kadına, hayvanlara karşı yapılmıyor. Doğaya da şiddet uygulanıyor. İnsana uygulanan şiddetle doğaya uygulanan şiddet arasında ben bir fark görmüyorum. O da canlı, onun da yaşam hakkı var. Dediğim gibi bu dönem artmasının tek sebebi seçim öncesi kaybederiz korkusuyla yandaşlara daha da rant sağlamak.

Sizi toplumsal olaylarda en saflarda görüyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Toplumun sorunlarıyla ilgilenmek benim görevim. Milletvekilliği yapmış biri olarak benim sorumluluğum var. Görev sürem bitti diyerek kenara çekilemem. Cumhuriyete karşı, Atatürk'e karşı, çevreye doğaya karşı hem milletvekili olarak hem de vatandaş olarak sorumluluğum var. EYT'sinden tutun, asgari ücrete kadar tüm toplumsal konulara ilgilenmek benim görevim.

Son sözlerinizi alalım

Tüm Antalyalıları doğasına, tarihine sahip çıkmaya çağırıyorum. Bu ülke bizim, gidecek başka yerimiz yok. O yüzden ülkemizin taşına toprağına sahip çıkmalıyız.

 

 

 

 

Paylaş
ETİKETLER:
Yok
YAZAR: