Bazen siz de kendinizi hayatın içinde çırpınırken buluyor musunuz? Ben buluyorum.
Denizi çok severim ben tıpkı hayatı sevdiğim gibi. Yaşamak hepimiz için öyle keyifli ki hele de hakkını vererek yaşamaya çalışıyorsa insan. Yaşarken kendini tanıyor, isteklerini, ihtiyaçlarını fark edip duygusunu anlayabiliyorsa. Tüm bunları yapıyorum çok da tatlı gidiyor dediğimiz noktalarda bazen rotamız şaşabiliyor. Mesela hayatın getirdiği o küçük olumsuz sürprizler, hayatımıza beklediğimiz kadar renk katmayan insanlar, işlerin yolunda gitmemesi, bir takım kararsızlıklar ve dahası…
İnsanın tam da buralarda içi karışıyor duygularını anlayamıyor, ihtiyaçlarını göremiyor, bir stres topunun içinde buluveriyor kendini üstelik ordan oraya savrulurken.
Kendisine uzaktan bakamadıkça da ihtiyaçlarından emin olamıyor. Elinde var olanı ihtiyacına yama yapıyor, bir süre sonra dikişler atıyor ve karşılayamadığı ihtiyacıyla tekrar yüzleşiyor. Tam bu sırada benim aklıma bir şarkı geliyor MFÖ’den, açıyorum son ses bağıra bağıra söylüyorum.
Ama kopuktu kopuktu zincir, olduramadım
Ne yapsam ne etsem olduramadım.
Çünkü bağ kuramadan kendimle ve karşıdakiyle bir süredir boşlukta gidiyormuşum. Yaşadığım şeyleri olduğu gibi kabul ettiğimi sanarken (olumsuzları, razı olma hali gibi), bazen de yaratıcının mesajını anlamaya çalışırken akışta kalmayı unutmuşum. Hayatımızda iyilik güzellik isterken de hemen olsun istiyoruz çünkü. Hevesle ve heyecanla bir çocuk gibi, ihtiyacımızı karşılayıp hemen hevesimizi almak istiyoruz belkide.Bunu fark ettiğim an’da hüznümle karşılaştım. Koşturan hallerime şefkat duydum ve sakin ol yavaşla dedim kendime bir süre önce ve sık sık hatırlatım Esra hayatı seyret. Güzelliklere duyduğum özlem beni telaşa sürüklemişti çünkü.
Hayatı seyret!
O kadar kontrol etmek istiyoruz ki hayatımızı, en ufak bir sarsıntıda panikliyoruz, strese girip ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Olumsuzluklara isyanla başlayan sürecimiz, öfkeyle ve yanlış kararlarla devam ediyor. Çünkü hayatı olduğu gibi kabul edemiyoruz, bazen fazla anlam peşindeyiz, bazen fazla mağdur, bazen fazla başroldeyiz. Unutuyoruz çoğunlukla bazen bir bardak su, sadece bir bardak sudur! Ne olumlu ne olumsuz bakış açısı gerektirir. Başımıza gelenleri, tanıştığımız insanları, aldığımız eşyaları, yaşadığımız küçük kaza ya da aksilikleri kabul edip seyir haline geçtiğimizde baya keyifli aslında hayatımız. Oldukça da sürprizli.
“Yaşamak bir kutlamadır, davetiyenizi boşa harcamayın.”
Diyordu okuduğum bir kitapta. Bir süredir kutlamaya gitmek için ne giysem diye düşünürken kendimi unutmuşum sanki. Üzerime oldurmaya çalıştığım birkaç kıyafet olmuş ama içime sinmemiş. Hemen sorun çözme yöntemlerine başvurmuşum. Oysa hayat çözülecek sorun değil, yaşanılacak anlardan ibaret. İnsan zamanın içinde kendini akışa bıraktıkça görebiliyor; Meğer hayatın bana sunduğu güzel mi güzel elbiseler varmış, öylece benim onu almamı bekleyen. Üzerime oldurmaya çalışmadan kolayca giyebileceğim üstelik.
Hayatın akışında kalıp, etrafını seyrettikçe içi açılıyor insanın. Yaşadıkları olumlu da olsa olumsuz da olsa. Sakince yaşadıklarını izlemeye başladıkça hem keyif alıyor andan hem de sindire sindire yaşıyor tüm duyguları. Yeni bir keşfe çıkmak gibi. Bazen bunu bize hatırlatan yeni bir şehir, bazen yeni bir kitap, bazen yeni bir insan oluyor. Ve her neyse o yeni olan şey iyi geliyor insana. Önce ayaklarını uzatıyor denize, dalgaları hissediyor ve seyrediyor etrafını. Yıllardır gördüğü denizi yeniden keşfeder gibi, fark etmek böyle olsa gerek. Daha bir merakla, hevesle izliyor hayatı, şükrediyor hayatın kendisine sunduklarına ve bırakıyor kendini denize.
İşte hayata bırakmak, akışta kalmak da böyle huzurlu bir alan sağlıyor bize. Elbette kararlar veriyoruz, seçimler yapıyoruz. Bizi bu seçimlere götüren ihtiyaçlarımıza bakıp onlarla hemhal olunca hayat bize tam da ihtiyacımız olan şeyleri veriyor aslında. Belki bazen bir parça hayal kırıklığı, belki bir parça kaygı ama hepsi onlardan sonra gelen güzellikleri kucaklamak ve şükretmek için misafir duygular.
Şimdi tüm bu farkındalıklarla gönlümün kapısını aralıyorum, yeni keşiflere, şehirlere, kitaplara, insanlara ve anlara. Dereler gibi denizlere aktığımız, duygumuzla görüldüğümüz, ihtiyacımızı fark ettiğimiz kutlamalı hayatlarımız olsun…