Gündemdeki son gelişmeleri değerlendiren Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Ramazan Düzen, üst üste gelen zamlar karşısında alım gücünün iyice düştüğüne dikkat çekerek;

“Her nedense dizginlenemeyen veya dizginlenmesi istenmeyen enflasyon; sürekli artan hayat pahalılığı; sonuç, birbiri ardına gelen zamlar” diye konuştu.

HAYAT PAHALILIĞINA DİKKAT ÇEKTİ

“Durum böyle olunca; çarşıda-pazarda, evlerde, iş yerlerinde insanımızın sürekli olarak konuştuğu konular işte bu hayat pahalılığının ötesine bir türlü geçemiyor. Geçim derdine düşen vatandaş, başka hangi konuları konuşsun ki.  İktidar da, muhtemelen ülkenin karşı karşıya bulunduğu halkımızın diğer hayati problemlerinin tartışılmasını engellemek için, insanımızı böyle bir geçim badiresinin içerisine bilinçli şekilde sürüklemiş gibi görünmektedir” diye konuşan Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Ramazan Düzen açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:
“Her konuda olduğu gibi, bu alanda da ekonomik durum, fiyat hareketliliği, kısaca geçim zorluğu etkili oluyor. Özellikle gelir düzeyi düşük bölgelerde yaşayan gençler, ne kadar zeki ve başarılı olurlarsa olsunlar, büyük şehirlerdeki üniversiteleri tercihte zorlanmaktadır. Çünkü bilmektedirler ki, yapacakları böyle bir tercih, bugünkü şartlarda, beraberinde yurt bulma problemini getirecektir. Bulabilse dahi, ücretlerini ödemede, ulaşımda, yeme – içme masraflarını karşılamada ailesinin takat getiremeyeceği ağır mali problemlerle karşılaşacaktır. Zaten, Sayın Cumhurbaşkanının “Dershane problemini Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız” söylemine rağmen, daha önce ağır maliyetli dershane problemiyle karşılaşan gençlerimiz, bu büyük şehirlerde hayatlarını nasıl idame ettirebilecek, öğrenimlerini nasıl sürdürebilecekler ki? Bu durum, genelde Anadolu insanının ekonomik, sosyal, kültürel hayatında kısır bir döngüye yol açacaktır; gelişmeye yönelik dönüşümleri imkansız hale getirecektir. Parlak, başarılı gençlerin önlerini kapatacak, beyin israfına neden olabilecektir.  İktidara ve ekonomi yönetimine özellikle şu hatırlatmada bulunmak gerekiyor: Ekonomi yönetiminin, dolayısıyla siyasal iktidarın alacağı her bir karar, yapacağı her bir tercih geleceğimizin umudu gençlerimizin ömür boyu hayatlarında bu kadar belirleyici olabilmektedir. Siyasetin ve ülke yönetmenin sorumluluğu işte bu kadar ağırdır.”

ATILAN HER ADIMA DİKKAT EDİLMELİ

“Uygulanan dış politikada, iktidarın görsel ve yazılı basındaki temsilcilerinin ABD ve Rusya arasındaki gelgitleri, halkımızın, ülkemizin ve coğrafyamızın huzur, esenlik ve güvenliğini derinden sarsmaktadır. Atılan her bir adım, atılan her bir imza, milyonlarca insanımızın hayatını işte böyle doğrudan etkilemektedir” şeklinde konuşan Düzen açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“Peki, iktidar ve yönetim omuzlarına aldıkları bu ağır sorumluluğun farkında mıdır? Buna olumlu cevap vermeyi herkes arzu ederdi, ancak maalesef bu mümkün değil. Böyle bir sorumluluğun farkında olsalardı, milyonlarca emekli “7 bin 500 lira maaşla geçinebilir” diye akıl almaz bir anlayışa sahip olmazlardı. Yine böyle bir sorumluluğun farkında olsalardı, 2-3 ay emeklilerimizi oyalayıp, sonra da şimdi “işin farkındayız”,  “bunu düzelteceğiz”, “bu hoş olmamış” söylemleriyle 2024 yılını işaret edip yaşlı, güçsüz, çalışma gücünü yitirmiş geniş bir emekli kesimin sefaletinden “mahalli seçimlerde oy devşirme” gayreti içinde olmazlardı.
İktidarın bu tavrı ciddiyetten, samimiyetten, insaftan oldukça uzak bir tavırdır. İktidar bu durumu düzeltene kadar, yüzbinlerce insan ne acılar çekecek; ailesine, evladına, torununa küçük bir hediye bile alamamanın ne hazin duygularını yaşayacaktır, bunlar biliniyor mu? Temmuz ayında iktidarın, ekonomi yönetiminin aklı neredeydi? Sonra, neden hala beklenmektedir? En önemlisi, hatayı, haksızlığı, zulmü en kısa zamanda düzeltmek varken, beklenen şey nedir?    Tüm ısrarlara rağmen TBMM’nin devreye girmesi için neden 1 Ekim beklenmektedir? 1 Ekim’de devlet bütçesine sürpriz bir para gelecek de o mu beklenmektedir? Hani “Alın teri kurumadan emeğin hakkını verin.” ilkesi? Sevgili Peygamberimiz (sav) böyle buyurmuyor mu? İktidara destek veren muhafazakar ve dindar kesim bu konularda neden sessiz kalmayı tercih ediyor?”

Muhabir: BÜLENT ÖNER