Antalya’nın erken Cumhuriyet dönemiyle özdeşleşen simge mekânlarından biri olan Karaalioğlu Parkı son yıllarda Ramazan etkinliklerine de sahne oluyor.
Anıtsal heykelleri, çay bahçeleri, yürüyüş alanları ve Beydağlarına bakan iki büyük seyir alanı ile Karaalioğlu Parkı kentin belleğinde yer edinen mekânların başında geliyor.
Büyükşehir Belediyesi’nin organize etkinliklerinde her akşam bir hemşeri gecesi yapılıyor. Erzurumlular, Kırşehirliler, Burdurlular, Ispartalılar, Şanlıurfalılar derken; aldığı yoğun göçle küçük bir Türkiye modeli olan Antalya’daki hemşeri derneklerinin resmigeçidine sahne oluyor. Konserler, tasavvuf gösterileri, çiğ köfte şovları ve gölge oyununa şarkılı türkülü eğlenceler eşlik ediyor…
Kuşkusuz Ramazan bir sükûnet ayı, insan tekinin kendine çekilip yaşamın debdebesinden ve hırslarından arınmaya çalıştığı bir “oruç” sürecinin adı. Ancak son yıllarda özellikle iktidar belediyelerinin öncülüğünde başlatılan ve giderek paçozlaşmaya doğru ilerleyen Ramazan etkinliklerinin adı “şenlik” olurken yaşanan yozlaşma mütedeyyin insanları da oldukça rahatsız ediyor.
Her şeye karşın “insanlar mutsuz, birazcık eğlenmelerinde ne var ki?” denilebilir. Bu da bir bakış açısı ve hiçbir itirazımız yok. Ancak bütün bunlar yapılırken kentin ortak değeri olan bir alanı tahrip etmek, zemini kazmak, anıtsal heykellerin kaidelerini malzeme deposuna, baharın tüm coşkusunun yaşandığı doğal alanları çöp yığınına dönüştürmek ve bütün çirkinliğiyle parkın dokusunu gölgeleyen demir-plastik yığınının ortalığa saçılması ancak şuursuzlukla açıklanabilir.
“Bu kent öldürüldü diyorlar
Bahar gelmez artık buraya
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin”
Usta şair Ahmet Telli’nin bu dizelerinde de dile getirdiği gibi bir kentin göz göre göre öldürülmesine insanın inanası gelmiyor. Kenti yönetenlerin geceleri Ramazan eğlencelerinde ağırladığı hemşeri dernekleri kadar gündüzleri bir “dünya kenti” olmakla övünülen Antalya’yı ziyaret eden dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerinin göz zevkini ve estetik kaygılarını düşünmek gibi de bir sorumluluklar var. Her şeyden önce Karaalioğlu Parkı’nda nefes almaya gelen, Beydağlarını, falezleri izleyip menengiç ağacıyla dertleşmeye, Haşim İşcan anısına Kuzgun Acar tarafından yapılan el heykeliyle, Nazım Hikmet anıtıyla, Don Kişot, işçi ve çocuk heykelleriyle anı biriktirmeye hakkı olan kentin yurttaşlarını da düşünmek gibi bir görevleri var.
Her yeşil alana dikilen ve Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in adının yapılan uyarıdan çok daha büyük yazıldığı uyarı levhalarının sağa sola saçılmış olması kurumsal kimliğe verilen önemin ne olduğu hakkında bir fikir veriyor. Ramazan henüz bitmeden umarız Antalya Büyükşehir Belediyesi yetkilileri bu çarpıklığa bir son verir. Başkanın adının bile yerlerde sürüklendiği bir sorumsuzluğu bu kent hak etmiyor. Antalya’nın ve kent halkının değerlerinin liyakat ve nezaketle korunduğu bir kamusal alanda soluklanmak kentin en doğal hakkıdır…