Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, ailesi Orta Anadolu (Karaman)’dan İzmir’e göç eden, oradan da Fatih Sultan Mehmet zamanında Selânik’in batısında, Arnavutluk sınırına yerleştirilen Yörüklerden, Sarıgöllü Sofuzade Sadullah (Feyzullah) Ağa ile Ayşe Hanım’ın kızıdır. Feyzullah Ağa, Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir Türkmen’dir. Orada doğan Zübeyde Hanım, gençliğini çiftlikte geçirdi. Annesi çevresinde Molla Hanım olarak tanınırdı. Döneminde kadınların okula gitmesi yaygın olmadığı için, Zübeyde Hanım’ın okuryazar oluşu nedeniyle Zübeyde Molla olarak anılırdı.
"ANA-OĞUL ISSIZ BİR HAYAT GEÇİRDİK"
Zübeyde Hanım, Selanik’te Gümrük Muhafaza Teşkilatı memurlarından Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında ve henüz on dört yaşında iken evlendi. Evliliğinin ilk yıllarını Olimpos Dağı eteklerindeki Papazköprüsü denilen yerde geçiren Zübeyde Hanım ve ailesi sonra Selânik’teki pembe boyalı bir eve taşındı. Ali Rıza Efendi’nin Zinet-i Bostan denilen bir arsanın üzerine yaptırdığı bu evde Zübeyde Hanım, Atatürk’ü dünyaya getirdi. O günleri şöyle anlatır:
“Evin bahçe duvarları yüksek ve alt pencereleri de demir parmaklıklıydı. Mustafa’m bu evin ikinci katında sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu. O zamanlar Ali Rıza Efendi’nin memuriyeti Çayağzı denilen yerdeydi. Bazı geceler eve gelemiyordu. Bu sebeple bana Üftade isimli bir yardımcı tutmuştu. Bu evde ana-oğul çok ıssız bir hayat geçirdik.”
Zübeyde Hanım’ın Ali Rıza Bey’le evliliğinden son olarak Mustafa (Gazi Mustafa Kemal Atatürk) Makbule (Atadan) ve Naciye adlı çocukları dünyaya geldi. Bunlardan Naciye küçük yaşta öldü. Daha önce doğan Fatma, Ömer ve Ahmet de yaşamamışlardı. 1881’de doğan dördüncü çocukları Mustafa’nın hangi okula gideceği aile içinde tartışma konusu oldu. Dindar bir kişi olan Zübeyde Hanım, Mustafa’nın dini eğitim veren Mahalle Mektebi’ne gitmesi konusunda ısrarcı olmuştu. Ancak kısa bir zaman sonra babası küçük Mustafa’yı başka bir okula verdi.
“YEGANE EVLADIM SENSİN”
Önce Selânik Evkaf Katipliğinde ve Gümrük Memurluğu görevinde bulunan, sonra kereste ticareti yapan Ali Rıza Bey’in 1888’de ölümüyle 27 yaşında dul kalan Zübeyde Hanım, baba ocağına döndü. Çocuklarını da alarak ağabeyi Hacı Hüseyin Bey’in Langaza’daki çiftliğine yerleşti. Bu tarihten sonra oğlunun iyi bir öğrenim görebilmesi için çabaladığı dönemler başlayacaktı. Mustafa’yı, öğrenimini sürdürebilmesi için Selânik’teki büyükannesi ve teyzesinin yanına gönderdi.
Mustafa daha ilkokuldayken 1888 yılında kocasını yitiren Zübeyde Hanım, daha temelli yerleşmeden önce zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, ağabeyine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım; Atatürk’ün ifadesiyle, ‘iyi kalpli bir insan olan’ Selânik Gümrükler Başmüdürü Evranoszade Ragıp Beyle ikinci evliliğini yaptıysa da bir süre sonra ayrıldı. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı. Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik’ten göç edip İstanbul’a gelerek Beşiktaş / Akaretler’de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya gelen Zübeyde Hanım, 1919’da ayrılmak zorunda kaldığı oğlu Mustafa Kemal’i, yıllar sonra Ankara’da Cumhurbaşkanı olarak gördü.
Yalnızca öğrenim yaşamında değil, Mustafa Kemal’in arkadaşlarıyla birlikte kurduğu “Vatan ve Hürriyet” adındaki derneğin çalışmaları sırasında da Zübeyde Hanım oğlunun yanındaydı. Kimi zaman onu uyarıyordu ve diyordu ki; “Evlâdım, siz acemisiniz. Madem ki böyle işlerle uğraşıyorsunuz, beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz. Çok dikkat etmelisiniz. Gizli şeyleri bana haber veriniz. Yegâne erkek evlâdım sensin.”
“BANA BÜYÜK ADAM MUAMELESİ YAPTI”
Zübeyde Hanım, ağabeyine daha fazla yük olmamak için yeniden evlenmeyi düşündüğünde, bu ikinci evliliğini Evranoszade Ragıp Bey’le yapmıştı. Ragıp Bey’in önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının anısına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal’i kızdırdı. Ama yine de sonraki yıllarda Ali Fuat Cebesoy’a, Ragıp Bey hakkında; “Bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi yapmıştır. Nazik ve kibar bir insandır” diyerek söz edecekti. Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı (1912)’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selânik’i bırakarak kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a göç ederek yerleşti. Ancak İstanbul’da işgal kuvvetleri tarafından yapılan baskınlardan çok etkilendi ve hastalığı bu dönemlerde yeniden ortaya çıktı. Atatürk’ün 1919’da Samsun’a çıkması ile aralarına özlem dolu uzun bir dönem girecek ve Zübeyde Hanım oğlunu ancak 14 Haziran 1922 yılında Adapazarı’nda görebilecekti. Bu arada oğlunun Osmanlı padişahı tarafından ölüme mahkûm edilişi de doğal olarak onu çok üzmüş olmalıydı.
“ANNEMİN HASTALIĞI ÇOK VAHİMLEŞTİ”
Ahmet Emin Yalman, Zübeyde Hanım için şöyle der:
“Bu yüksek ruhlu kadın, küçük yaşta babasız kalan evlâdını yetiştirmek için büyük bir azimle çalışmış ve her türlü zorluğa göğüs germişti. Yıllardan beri görmediği oğluyla üzerinde sade bir basma entari olduğu halde buluşmaya giderken yanındakiler kalbinden rahatsız olduğunu bildiklerinden onu hazırlamak kaygısına düşmüşlerdi. Bu endişeyi sezmesi, bize sakin olduğunu söylemesi onun ne asil ruhlu olduğunu gösteriyordu.”
Oğluyla Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya yerleşen Zübeyde Hanım’a, Ankara’nın sert ikliminin iyi gelmediğini söyleyen doktorları, yaşayacağı yer olarak ona İzmir’i önerdiler. Atatürk Salih Bozok’a;
“Salih, annemin hastalığı çok vahimleşti. Korkarım ki kendisine bir hal olmasın. Son isteğini yerine getirmek için engel olmak istemedim. Bu korktuğum şey vaki olursa yapacağın şudur. Ankara’ya yakınsanız oraya dönün. İzmir’e yakınsanız oraya gidin. Annemin cenazesi benim her zaman ziyaret edebileceğim bir yere gömülmelidir” dedi.
Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923 tarihinde 66 yaşında yaşama gözlerini yumdu. İzmir’in merkez ilçesi Karşıyaka’da 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır. Zübeyde Hanımın adı; cadde, sokak, semt, huzurevi adlarından başka eğitimden sağlığa kadar yurdun her yanında pek çok kurum ve kuruluşa verilmiştir.