Nazım der ki; Şiiri seven kadına, ruhunu teslim et azizim. O etrafı derler toplar, umutlarını, yarınlarını adam eder...

Ertuğrul Bayram da der ki; Şiirden anlayan adamlar sevmeli. Sevmeli ki, ziyan olmasın o mısralar…

Ben de diyorum ki; Erkek ya da kadın ne fark eder hangi şiir olursa olsun aynı derinlikte buluşulamadıktan sonra…

Efendim şiir bahane ilişkiler şahane! Gerçekten öyle mi peki ilişkileri irdeleyelim bu hafta. Sizin içinizde neler canlanıyor çok merak ediyorum aslında. Bence insan sevmek ve sevilmenin yanı sıra anlaşılmayı istiyor. Anlaşılmak derken; duyulmayı (kimsenin kimseyi çok da dinlemediği şu dönemde birini dinlemek, ne dediğine odaklanmak), gerçekten halinin merak edildiği, kabul gördüğü, yargılanmadığıaynı zamanda ihtiyaçlarının kıymetiyle var olduğu bir ilişki. Hayalini kurarken bile içimde çiçekler açtı, şefkat doldum, daha ne isterim ki bir ilişkiden. İnsanları merak eden kitap okumayı ve şiirleri seven romantik bir kadın olarak bazı satırlar alır götürür çoğu zaman beni, neler yaşandı, neler oldu da bu dizeler ortaya çıktı diye düşünürüm hep?

Sonra hoop gerçek dünyaya döner etrafımızda yaşanan ilişkilerin yüzeyselliği ile yüzleşirim. Kısa süreli beraberlikler, emek verilmeyen tanıma süreçleri, herkesin daha iyi alternatiflerinin olduğu, belli mesafelerin ve taktiklerin olduğu, hissetmenin azaldığı ilişkiler. Bilirsiniz işte çoğumuzun yaşadığı ya da yaşandığına şahit olduğu türden. Hani herkesin hayıflandığı “artık öyle kadınlar yok abi ya da ahh nerde o adamlar” dediği ama bir türlü o kadın ya da adamlardan olamadığımız ve o yüzeysellikte boğulduğumuz ilişkiler. Dünyada her şey geliştikçe bizler yalnızlaşmaya alıştık sorun o değil. Asıl sorun ilişkilerine verdiğimiz kıymetindeazalttık, değersizleştik, değersizleştirdik.

“Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya.”

Herkes 3-5 kişiyle konuşuyor arasından biri sıyrılsın ve yarışı geçsin istiyor ya da benim bağlanma sorunlarım var diyor. Merak edilmek istiyorum diyor merak edilince de ama alanıma giriyor beni çok mu sıkar diye kaygılanmaya başlıyor. Sahi herkes ilişki isterken niye ve nasıl bir ilişki istediğini biliyor mu sizce?Ben hiç sanmıyorum, her sohbette yalnızlığı ve özgürlüğü öven bizim nesil, aynı zamanda insan olmasından mütevellit ilişki de kurmak istiyor. Bu hızlı ve alternatiflerin bol olduğu dünyada henüz kendiyle yol alamamış bireylerde önüne çıkan tatlı ve hoş buldukları bireylerle önce ilişki kurmaya çalışıyor sonra emin olamıyor, bazen ayrılıyor, bazen yıllar geçiyor geri dönüyor, bazen evleniyor ama asla yeterli gelmiyor. Herkes bir arayış içerisinde ama neyi nasıl aradığının farkında değil. Çünkü kimse gerçekten ihtiyacının ne olduğuna bakmıyor.

Bir yerde okumuştum;“Duygularımızın ortaklığı bile bir şey ifade etmiyor artık, aramızda o kadar mesafe var ki…” diyordu, bence kastedilen mesafe her iki tarafında aynı derecede bağ kurmaya niyetli olmasıyla ilgiliydi. Sanırım bu mesafeden dolayıda duyguların ortaklığı bile kurtaramıyor ilişkiyi. Tutkulu başlangıçlar bir anda kaçıngan davranışlara dönüşebiliyor ya da güvenli zeminde başlayan tatlı tanışmalar bir süre sonra nezaketen yapılan görüşmelere. Sonuç mu tabi ki en sevdiğimiz alana yalnızlık ve özgürlüğümüze yine yeniden dönüş.

İnsan için ilişki kurmak aslında çok kıymetli büyüme ve beslenme alanımız adeta, sevgi, şefkat, güven, destek gibi birçok ihtiyacımızı karşıladığımız yer ilişki. Bunca ihtiyacın karşılandığı yer yuva gibi bir yer olur insan için. Sonuçta bu ihtiyaçların karşılanmadığı huzursuz bir ilişkide neden kalsın ki insan. İçinde kendimiz olabildiğimiz, keyifli, huzurlu, sevgi ve şefkat dolu ilişkiler bence hala mümkün. Umut etmek güzeldir hem kim sevmez ki ütopyaları.Herkese içinde var olmak istediği gibi bir ilişki diliyorum keyifle kalın…