Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin’in gülüp oynayacağı, gelecek hayalleri kuracağı yaşta katillerin elinde can verdiğini hatırlatan Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Genel Başkanı Prof Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Bir çocuğun en güvende olması gereken ailesinin yanında öldürülmesi, çocukların ve kadınların güvende olmamaları ve geleceklerinin göz göre göre yok olması, başta kurumlar olmak üzere hepimizin faili ve sorumlusu olduğu bir suçtur. Vicdanları yaralayan bu cinayet maalesef ilk değil. Ama bu durum failleri gizleyip hastalar suç işler gibi ayrımcı ve yıkıcı bir söyleme dönüşmektedir ki bu kabul edilemez” dedi. 

ÇOK SAYIDA OTURUM GERÇEKLEŞTİ

Antalya Körfez Gazetesi Muhabiri Ertuğrul Gün'ün haberine göre Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından düzenlenen 60. Ulusal Psikiyatri Kongresi Kundu bölgesinde bulunan bir otelde başladı. Bu yıl kongre “barışın ve bilimin ışığında ruh sağlığını ve yaşam hakkını korumak” teması ile gerçekleştiriliyor. Kongre kapsamında bir araya gelen yüzlerce uzman hekim, birbirinden önemli konuları masaya yatırarak çözüm yollarını aradı. Alanında uzman hekimler tarafından çok sayıda oturum gerçekleştirildi. Kongrenin basın toplantısında bir araya gelen uzman hekimler son günlerde Türkiye’de tırmanışa geçen şiddet olaylarını ele aldı. Kongrede 44 panel, 4 psikiyatride güncel oturumu, 14 kurs, 7 konferans, 4 uydu sempozyumu yer alıyor. Bunun yanı sıra kongrede 11 ‘on soru bir konu’, 2 ‘siz olsaydınız ne yapardınız?’, 2 ‘zor olgularla tanı ve tedavi’, 2 ‘sinema oturumu’ gibi farklı sunum tekniklerinin kullanıldığı etkinlikler yer aldı.  17 oturumda 151 sözel bildiri, 2 oturumda da ödüle aday bildiriler arasından seçilmiş 8 sözel bildiri yer alıyor.

SUÇ MAHALLİNE DÖNÜŞTÜ

Barışa ve bilime en çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçildiğini ifade eden Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Neden böyle bir kongre yaptık ve neden acil çağrı istiyoruz? Savaşlar tüm coğrafyalarda sıradanlaşmış, katliamlar uluslararası kamuoyunda konuşulmaz olmuş, Filistin’de ölen binlerce bebek bile barışı savunmak zorunda olan uluslararası kuruluşları ve başta batı devlet yönetimleri olmak üzere dünyayı harekete geçirememiştir. Bu amaçla tüm dünyaya barış için, barış olmaz ise ruh sağlığı olmaz diye çağrıda bulunduk.   Sadece ülkeler ve toplumların çatışmaları değil şiddet ve yıkıcı davranışlar bireylerin yaşam alanlarına da sirayet etmiş, toplumsal güven alanları suç mahalline dönüştü” dedi. 

"HEPİMİZİN SORUMLUSU OLDUĞU BİR SUÇTUR"

Bilim ışığının net bir şekilde söylediği birçok tıbbi gerekliliğin yok sayıldığını ifade eden Yıldırım, “Bir mahkeme kararında bilim dışı insanların çağ dışı görüşleri referans gösterilerek içeriği bile hatalar ile dolu bir gerekçe ile bebeklerin yaşamlarını kurtaracak topuk kanı almak mahkûm edilmiştir. Bilimsel tedaviler değersizleştirilmekte, ailelerinin bir tür şiddet eylemi ile aşı olmayan binlerce çocuk bulunmaktadır. Bu durum yüksek sesle konuşmayı zorunlu kılmaktadır. Dolaylı ya da doğrudan giderek artan ve sıradan hale gelen şiddet olayları gündelik yaşamı ve güvenlik algısını tehdit edecek boyutlardadır artık. Bir çocuğun en güvende olması gereken ailesinin yanında öldürülmesi, çocukların ve kadınların güvende olmamaları ve geleceklerinin göz göre göre yok olması, başta kurumlar olmak üzere hepimizin faili ve sorumlusu olduğu bir suçtur. Meslek ortamında şiddet artık haber değeri bile taşımamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dokunulmaz olan kürsüsünde ise yani ülkenin ahlaken en korunaklı olması gereken mekânında ise kan akmıştır” sözlerine yer verdi. 

"ŞİDDET SARMALI UYARISI YAPMIŞTIK"

“Tam da bu noktada biz şiddetin ve şiddet uygulayanların mahkûm edilmediği, şiddet eylemine gerekçe bulunduğu taktirde bu yaklaşımların çok ağır sonuçları olacağını söyledik” açıklamasında bulunan Yıldırım, “Sokakta yaşayan hayvanlara yönelik şiddet içerikli söylemlerin artması, bu hayvanların yaşam hakkını elinden alacak şekilde bir yasal düzenleme talebi ve mevzuat oluşturulmasının risklerinden bahsettik ve 1 Haziran 2024 tarihli açıklamamızda toplumsal yaşamda şiddeti olağanlaştıran her bir adımın bir diğer ortamda şiddetin kök salmasına yol açacağını, şiddeti yaygınlaştıracak bir uygulamanın konuşuluyor olmasının ülkemiz açısından riskleri olduğunu, şiddet eyleminin sabit bir nesnesi olmadığını bir ülkede artan şiddet olaylarından şiddeti uygulayanlar dahil olmak üzere tüm toplumun etkileyeceğini belirtmiş, bunun öngörülemez bir şiddet sarmalına yol açacağı uyarısı yapmıştık” dedi.

"YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLDİ" 

Diyarbakır’da kaybolduktan sonra dere yatağında cansız bedeni bulunan Narin Güran cinayetine de değinen Yıldırım, “Sekiz yaşında bir çocuk gülüp oynayacağı, gelecek hayalleri kuracağı yaşta katiller elinde can verdi. Vicdanları yaralayan bu cinayet maalesef ilk değil. Hunharca öldürülen kadınların yaşam hakkı için yapılacaklar vardır. Ama bu durum failleri gizleyip hastalar suç işler gibi ayrımcı ve yıkıcı bir söyleme dönüşmektedir ki bu kabul edilemez. İstanbul’da, tıbbi gereklilik olmaksızın çıkar amacı ile yeni doğan bebeklerin hayatlarını tehlikeye atarak, onların en temel yaşam haklarını ihlal eden ve aralarında eski kamu görevlileri ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu bir suç örgütünün ortaya çıkması artık son noktadır” diye konuştu. 

"YASAL DÜZENLEMELER YAPILSIN"     

Önlenebilir ölümler, iş kazaları ve cinayetleri, intiharlar ile ilgili yapılacak çok şey olduğuna dikkat çeken Yıldırım, bu konuları ele alan politikaların ve düzenlemelerin acilen gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Bütün işçiler ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı koşullarda çalışma hakkına sahiptir olduğunu açıklayan Yıldırım, “İşçilerin ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı koşullarda çalışabilmesi için gereken ortamın sağlanmasını yetkili kuruluşlardan talep ediyoruz. Cinsiyet ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığı ve kadınlara uygulanan erkek şiddetine ilişkin her türlü kültürel, yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz. Dünya ruh sağlığı gününde de dediğimiz gibi savaşlar yanında yerinden edilme, ayrımcılık, ekonomik zorluklar, çocuk işçiliği sorunu, güvencesiz iş yerleri, eğitimden, sağlıktan, güvenli gelecekten ve temel insan haklarından mahrum kalma gibi insanca yaşamaya ve ruhsal açıdan sağlıklı olmaya engel sorunlarla karşı karşıyayız. Biliyoruz ki ruh sağlığı savunusu sadece ruhsal zorluk ya da hastalığı olan bireylerin tedavi ve tam sağlık hakkını değil, aynı zamanda toplumların ve bireylerin ruhsal iyilik halinin korunmasını da içerir ve kamu otoritesi ve sorumlular, işleyişin her basamağında bizlerin daha güvenli ve daha insancıl koşullarda sağlık hizmeti vermemizi sağlamakla yükümlülerdir. Bugün derneğimiz kurulları olarak bu konudaki görüşlerimizi ileteceğiz” açıklamasında bulundu. 

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ - ERTUĞRUL GÜN