Her yıl milyonlarca turist ağırlayan turizm kenti Antalya’da yaz aylarında daha çok tekne ve deniz kenarları tercih edilirken kışın ise güneşli havalarda antik kentler tercih ediliyor. Kent stresinden uzaklaşıp doğa ve tarih ile baş başa bir gün geçirmek isteyen binlerce kişi antik kentlere akın ediyor. Antalya, Türkiye’nin en fazla antik kent barındıran şehri olarak biliniyor. Likyalılar, Lidyalılar, Persler, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapan şehir, tarih öncesi ve sonrası dönemlerin izlerini günümüze taşıyor. Antalya’daki antik kentlere ulaşım ise oldukça kolay. 

ANTALYA AÇIK HAVA MÜZESİ

Özel araçlarıyla gitmek isteyenler için rahat bir yol ağı bulunurken, toplu taşıma seçenekleriyle de birçok noktaya ulaşılabiliyor.  Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Ertuğrul Gün'ün haberine göre kent merkezine yakın konumda bulunan Perge, Termessos ve Aspendos gibi antik kentler hem yerli halk hem de turistler tarafından yoğun ilgi görüyor. Perge, Aspendos, Patara, Phaselis, Myra, Antiphellos, Side, Termessos ve Selge gibi antik kentleri ile dünya çapında bir ün taşıyan Antalya, adeta bir açık hava müzesi özelliğini taşıyor. Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapan kentte hayali kurulan antik kentlere özel araçlarla gidilebildiği kadar toplu ulaşımla da gidilebiliyor. Antalya’da en çok tercih edilen tarihi kentlerin şehir merkezine uzaklıklarını ve kısaca medeniyet tarihini sizler için derledik. 

Patara Antik Kenti (1)-1

YÜRÜME MESAFESİNDE PERGE

Antalya’da kent merkezine en yakın antik kent Perge’ye ulaşım oldukça kolay. Bir yandan özel araçlar ile seyahat etmek mümkün ise diğer taraftan toplu uluşım araçları da bu imkanı sunuyor. Fatih-EXPO tramvay hattına binen yolcular Aksu durağında indikten sonra 10 dakika yürüyerek tarihin izlerine ulaşabiliyor. Perge şehir planının esasını biri doğu-batı, diğeri ise kuzey-güney yönünde uzanan iki ana cadde oluşturur. Yaklaşık 13 bin izleyici kapasiteli tiyatro, oldukça iyi korunmuş durumdadır. Oturma yerlerinin karşısında yer alan; özenle dekore edilmiş iki katlı sahne binası, M.S. 2. yüzyılda inşa edildiği tespit edildi. Buradan bulunan eserler, Antalya Müzesi "Perge Tiyatrosu Salonu"nda sergilenmektedir. Antik kent Perge'nin bir diğer temel yapısı olan stadyum, Türkiye'nin en iyi korunmuş antik stadyumlarından biri olarak öne çıkıyor. Tiyatronun kuzeyinde, M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş olan stadyum, yaklaşık olarak 12 bin izleyici kapasiteli. Kentin Antik Çağ'daki heybetini yansıtan diğer sosyal ve kültürel yapılar arasında dikdörtgen planlı agora, Helenistik kuleler, anıtsal çeşmeler, hamamlar, su kanalı ve sütunlu cadde yer alır.

TERMESSOS

Termessos, bugün "Güllük" adını taşıyan Solymos Dağı'nın dorukları arasındaki vadide, Anadolu'nun en eski halklarından Luwilerin soyundan gelme Solymler tarafından kurulmuş önemli bir antik kenttir. Tarih sayfalarında; Büyük İskender'in M.Ö. 333'te kenti kuşatması ve Termessosluların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle yer alır.  Kentin kalıntıları, Antalya-Korkuteli karayolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik Devir suru ile başlar ve Güllük Dağı'nın zirvesine kadar devam eder. Otoparktan sonra şehre tırmanan patika takip edildiğinde, sağ yanda İmparator Hadrian devrinde yapılmış İon düzenindeki tapınağın basamak ve anıtsal girişine rastlanır. Aşağı şehir surları ve su koyağının bulunduğu alanda güneye doğru tırmanmaya devam edilirse, solda yer yer birinci katı ayakta kalmış Gymnasium'a ulaşılır. Birçok oda ve salondan oluşan yapının güneybatısında, arkalarında dükkânlar bulunan sütunlu cadde yer alır. 

Termessos 2 Unesco Listesi

ASPENDOS

Antalya-Alanya karayolunun 44'üncü kilometresinden kuzeye dönen yolun 2'nci kilometresinde yer alan Aspendos, sadece Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunagelmiş Roma Dönemi tiyatrosuna sahip olmasıyla ünlüdür. Şehir, bölgenin en büyük nehirlerinden Köprüçay (Antik Eurymedon) yakınlarındaki tepe düzlüğünde kuruldu. Akdeniz ile ulaşımını ve gelişmesini yakınındaki nehre ve dolayısıyla çevresindeki bereketli topraklara borçlu olan Aspendos’ta bugün çoğunlukla tiyatro ve suyolları ziyaret edilir. Şehre ait diğer yapıların kalıntıları ise tiyatronun yaslandığı tepenin düzlüğünde yer alır. Tarihçiler şehrin yakınlarında akan nehrin kenarında İ.Ö. 467 yılında Yunanlılarla Persler arasında geçen, Eurymedon Savaşı adıyla anılan savaşta Yunan tarafının kazandığından bahseder. 

PATARA

Antalya’nın Kaş ilçesine yaklaşık 42 kilometre uzaklıkta Fethiye-Kalkan arasında bugünkü Gelemiş Köyü'nde yer almaktadır. Patara Antik Kenti Likya'nın en önemli ve en eski şehirlerinden biri olarak bilinir. Ünlü düşünür Montesquieu, Kanunların Ruhu adlı kitabında Likya Birliği'nin yönetim biçimini, "en mükemmel cumhuriyet örneği" olarak göstermiştir. Tarihin bilinen bu ilk 'en mükemmel' yönetim biçiminin uygulanmasına, başkent Patara'nın görkemli meclis binası olanak sağladı. Doğal güzelliği ile ziyaretçileri büyüleyen Patara arkeolojik değerleriyle de ön plana çıkıyor. Göz alıcı mimarisi ile dikkat çeken antik kent, limanın doğu yakasında geniş bir alana yayıldığı gözlendi. Tanrı Apollon’un doğduğu yer olarak ünlenen Patara’dan ilk kez ünlü tarihçi Heredot’un söz ettiği bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda MÖ 13'üncü yüzyıla ait Hitit metinlerinde şehrin adı Patar olarak geçtiği bilinir. Xanthos Vadisi'nde denize açılabilecek tek yer olması nedeniyle tarih boyunca önemli kent olma özelliğini devam ettirdi.

PHASELİS

Bey Dağları Sahil Milli Parkı'nın çam ve sedir ormanları arasında yer alan antik Phaselis kenti, Kemer'in 16 kilometre batısında bulunuyor. Akdeniz'e uzanan küçük bir yarımada üzerindeki Phaselis’in M.Ö. 7. yüzyılda, Rodoslu kolonistlerce kurulduğu hikâye edilir. Coğrafi konumu ile önemli bir liman kenti olan Phaselis, üç limana sahip. Bu limanlar; yarımadanın kuzeyindeki Kuzey Liman, kuzeydoğusundaki Askeri Liman ve güneybatısındaki Güney Liman. Limanları, agoraları ve şehir sikkeleri üzerindeki gemi betimlemeleri, Phaselis’in önemli bir ticari liman kimliğini vurgular niteliktedir.  Kentte sırasıyla M.Ö. 5. yüzyılda Pers, 4. yüzyılda Kayra Satrabı Mausolos ve nihayet komşu kent Limyra’nın Kralı Perikle'nin egemenlikleri görülür. M.Ö. 333 yılında Büyük İskender’i altın taçla karşılamaları, kent tarihinin en renkli sayfalarından biridir. İskender’den sonra birçok kez el değiştiren Phaselis, M.Ö. 167’de Likya Birliği'ne üye olup Birlik sikkeleri basar. 5. ve 6. yüzyılları Bizans egemenliğinde geçiren kentte günümüze ulaşan kalıntılar da çoğunlukla Roma ve Bizans dönemlerine ait.

MYRA

Demre ilçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, adını mersin ağacından alır; Klasik Çağ'da Muri, daha sonra Myra ve nihayet Demre'ye dönüşür. Kent sikkelerinde görülen kentin tanrıçası - doğanın tanrıçası- Artemis de bu ağaçtan çıkar. Myra, tüm kenti kaplayan Myros Çayı'nın (bugünkü Demre Çayı) alüvyonları altında yatan; 1,5 kilometre çapında, gömülü bir büyük kent olarak biniyor. Klasik Çağ'dan Bizans'a kadar bir metropol olmuş; Hristiyanlık döneminde de piskoposluk merkezi olarak bölgeyi yönettiği rivayet edilir. Myra; özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz (St) Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlü. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterir.

ANTİPHELLOS (KAŞ)

Likya'nın önemli liman kentlerinden Antiphellos, bugünkü Kaş ilçesinin üzerine kurulu olduğu; Kaş'ın tarihinin de bir parçasını oluşturan antik bir yerleşim yeridir. Likya dilinde adı Habesos (Habesa) olarak geçen kent, "Phellos'un (taşlık ülke) karşısındaki yer" anlamına gelen "Antiphellos" adını daha sonra aldığı rivayet edilir. Antiphellos'un varlığının M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzandığı ve kuzeyindeki Phellos Antik Kenti'nin limanı olarak kurulduğu bilinmektedir. Helenistik Dönem'de ticari girişimlerin önem kazanmasıyla Antiphellos, ana şehir olan Phellos’un gerilemesine karşılık daha çabuk gelişir ve Roma İmparatorluğu Dönemi'nde önemli bir liman kenti olur. Antiphellos'un en iyi korunmuş antik kalıntıları olarak tiyatro ile mezarlar sayılabilir. Yarımadanın yüksekçe yerinde konumlanan tiyatro, denize bakan tiyatrolar arasında Anadolu'daki tek örnektir. 

Antiphellos (Kaş) 19 Yüzyıldan Bir Gravür. Bugün Kaş Uzunçarşı'da Yer Alan Likya Tipi Lahit Mezar Ilçenin Simgelerinden Biri. (Fellows, C.)

SİDE

Antik Dönem’de Pamfilya’nın en önemli liman kenti olan Side; Manavgat ilçesinin 7 kilometre güneybatısında bulunan, 350-400 metre genişliğinde bir yarımada üzerinde kuruldu. Luvi dilinde "nar" anlamına gelen Side’nin adı, kentle bütünleşmiş efsanelere konu olur. Side, M.Ö. 7. yüzyılda bir yerleşim merkezi olmuş; M.Ö. 6. yüzyılda tüm Pamfilya ile Lidya Krallığı'nın egemenliğine girdi. Büyük İskender’in Anadolu seferinde (M.Ö. 334) hiçbir direniş göstermeden Makedonya Kralı'na kapılarını açan kent, onun ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el değiştirir; daha sonraki süreçlerde Bergama Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu altında idare edilir. 20. yüzyıl başlarında, antik kentin kalıntıları üzerinde, Giritli göçmenler tarafından Selimiye köyü kurulur. Side’de, kentin girişinden itibaren sizi etkisi altına alacak pek çok tarihi yapı bulunur. Antik tiyatro, çeşmeler, su yolu, hastane, sütunlu caddeler, hamamlar, tapınaklar, bunlardan yalnızca bir bölümüdür. 

SELGE

Torosların güney yamacında, denizden 950 metre yükseklikte kurulmuş olan Selge Antik Kenti; Manavgat ilçesi, Altınkaya (Zerk) Mahallesi'nde bulunuyor. Köprülü Kanyon’un tüm güzelliklerini ayaklarınızın altına seren yol, Oluk Köprü’den geçerek sizi 13 kilometre sonra, tepelerdeki Selge Antik Kenti’ne ulaştıracak. Selge’nin tarih sahnesine çıkışı ise M.Ö. 5. yüzyıla rastlar. Dağlık olmasına rağmen oldukça verimli topraklara sahip olan Selge; zeytinyağı, şarap, tıbbi ve aromatik bitkiler ve kereste üretimiyle büyük bir ekonomik güce ulaştığı bilinir. Kent bu özelliklerinin bir sonucu olarak Pisidia bölgesinde paranın basıldığı ilk bölge olma özelliğini elde ettiği rivayet edilir. Selge, aynı zamanda, birçok endemik canlı türünü barındıran ormanları ve doğa harikası jeolojik oluşuma sahip kanyonları ile peyzaj değeri yüksek bir rekreasyon alanı olan Köprülü Kanyon Milli Parkı sınırları içinde kalır. Selge'yi ziyaret etmek isteyenler, Milli Park'ın barındırdığı tüm bu doğal güzellikler ile Köprüçay Irmağı üzerindeki pek çok antik yapıyı da görme şansını elde ediyor. 

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ-ERTUĞRUL GÜN