Gazeteci Tuğçe Yılmaz'ın hazırladığı "Kısa ve Öz"ün videosuna konuk olan Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şubesi eski başkanı akademisyen Bülent Şık, şebeke suyunun içilip içilemeyeceği, suya erişim yöntemlerinden hangisinin sağlıklı olup hangisinin olmadığı sorularını cevapladı. Diğer yandan Antalya’da yaşayan ASAT abonelerinin önemli bölümü su arıtma sistemi kullanıyor. Hazır su kullanımın da oldukça yaygın olduğu kentte şebeke suyu önemli oranda temizlik için kullanılıyor.

 

ŞEBEKE SUYUNA İLİŞKİN ÖNEMLİ TESPİTLER

Yerel yönetimler şebeke suyunun güvenli olduğuna dair güvenceyi sağlayacak kontrol hizmetlerini etkili bir şekilde yapıyorsa çeşme suyunun içilebileceğini belirten Bülent Şık, bu güvencenin şebeke suyuna alternatif olarak kullanılan paket sular, damacana suyu ve arıtma cihazlarından çıkan sular konusunda da geçerli olduğunu söyledi. Gazeteci Tuğçe Yılmaz'ın hazırladığı "Kısa ve Öz" adlı videoların konuğu olan Gıda Mühendisi – Akademisyen Bülent şık, Yılmaz’ın, “Şebeke suyu içilebilir mi?” sorusuna,

“Çeşmeden akan su güvenli midir? Evet güvenlidir, eğer ki Sağlık Bakanlığı ve yerel yönetimler bu güvenceyi sağlayacak kontrol hizmetlerini etkili bir şekilde yapıyorsa” cevabını verdi.

 

SU ANALİZALERİ DÜZENLİ AÇIKLANMALI

“Çeşmeden akan su güvenli mi?” sorusuna başka bir soruyla,

“Dışarıdan aldığımız paketli sular ne kadar güvenli?” sorusuyla da cevap verilebileceğini belirten Bülent Şık, “Bir şeyin güvenli olduğunun tespiti ya da tescili, arka planda iyi işleyen bir gıda güvenliği mekanizmasını gerektirir. Bununla ilgili sorunlar var mı Türkiye’de? Evet, çok sayıda sorun var, ama biz vatandaşlar olarak şunu talep etmek zorundayız: İçme suyu ile ilgili hizmetlerin, İstanbul’da İSKİ, Antalya’da ASAT, Ankara’da ASKİ veya başka çeşitli kurumlar, bu güvenliği sağlamak, sağladıklarını da bize deklare etmek zorundalar. Suların kalitesini gösteren her türlü ölçüm, gerek mikrobiyolojik gerek kimyasal ölçümler, bu kurumların sitesinde yayınlanmalı. Bunun da ayrılmaz bir parçası var, Türkiye’deki su varlıklarının sağlıklı olup olmadığını tespit etmek ve takibini yapmakla ilgili kurum Sağlık Bakanlığı’dır. Sağlık Bakanlığı yer altı ve yer altı sularının kalitesi bağlamında yaptığı her türlü çalışmayı da kamuoyuna açıklamak zorunda. Bunların yapıldığı durumda biz nasıl bir su tüketimi hali içinde olduğumuzu, kamu kurumlarının bu görevlerini ne kadar yerine getirdiklerini görebiliriz. Aksi takdirde iş dışarıdan paketli su almak, evlere arıtıcı kurmak gibi bireysel çözümlere gider. Bunlar da gelirle bağlantılı olduğu için yaygın olarak kullanılabilir çözümler değil” ifadelerini kullandı.

 

EN ETKİLİ KONTROL ŞEBEKE SUYUNDA

“Şebeke suyuna alternatif olarak kullanılan paket sular, damacana suyu ve arıtma cihazlarından çıkan su ne kadar sağlıklı?” sorusunu cevaplayan Bülent Şık,

“Orada da bir güvenlik rejimine, kalite kontrolüne ihtiyaç var. Gıda güvenliğinden söz ediyorum. Bunu bilemiyoruz. İçme sularında gıda güvenliğini sağlamak zorunda olan kurum Sağlık Bakanlığı’dır, Sağlık Bakanlığı’nın sitesine girip baktığınızda bu konuda yaptığı tek bir açıklamaya rastlamazsınız. Dolayısıyla, güvenlik dediğimiz şeyin arkasında bir kontrol mekanizması olması gerekir. Bu mekanizmayı sağlayacak kurumlar da Sağlık Bakanlığı gibi, bu işle yetkilendirilmiş kamusal kurumlardır. Buralarda bir zafiyet olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir isim, bir marka öneremiyoruz. Bu noktada şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de bütün problemlere rağmen en yaygın ve en etkili kontrol mekanizmasının olduğu yer yine şebeke suyudur. Bunu da açıklıkla vurgulamak durumundayım” diye konuştu.

ASIL MESELE BAŞKA

 Asıl meselenin Türkiye’deki genel su varlıklarındaki kirlilik olduğunu vurgulayan Bülent Şık,

“Antalya’da Kırkgöz adı verilen, içme suyunun elde edildiği çok eski çok ünlü su varlıklarının olduğu bir yer var. Şu anda dehşet bir kimyasal kirliliğe maruz kalıyor. İstanbul suyunun büyük kısmını Istrancalar’dan ya da Belen Çayı’ndan getiriyor. Oradaki su varlıkları, kaynaklar ne kadar temiz? Onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla suların içilebilir olması çok kıymetli, gıda üretiminde de içilebilir su kullanmak yasal zorunluluktur, bizim genel bakış açımız su varlıklarındaki kirlenmenin önüne geçmek olmalıdır. Bunun yolu da Akbelen Ormanlarını kesmemektir örneğin. Istrancalar’ı, Kaz Dağları’nı, doğaya büyük zararlar veren madencilik yatırımlarından korumaktır. Bu meseleler bir biriyle bağlantılıdır, ‘Ben evime arıtma kurdum’ gibi bireysel çabalarla, ‘Yeterince param var, ilgili yerden gidip alıyorum’ diyerek, meselenin üstesinden bu şekilde gelemeyiz. Eninde sonunda o temiz zannettiğimiz su varlıkları da tükenecek ya da kirlenecek, kullanılmaz hale gelecektir. Öyleyse birer yurttaş olarak, çevre kirliliği ve ekolojik yıkımın karşısında duran her türlü yapıya, oluşuma destek vermek, bu konudaki kamusal politikalara etkin birer yurttaş olarak katılmak zorundayız. Aksi takdirde şikayet eder dururuz” dedi.  

 

 

Muhabir: YEŞİM ERTAN