Kamile Yılmaz Orhan Kemal’in yaşamı ve edebi yönünü anlatırken, Hasan Kıyafette Orhan Kemal ile anılarını, onun kişiliğini aktardı.
ORHAN KEMAL’İN YAŞAMI
Orhan Kemal'in yaşamından bahseden Kamile Yılmaz, "İlk TBMM’de Kastamonu mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan üç gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm istiklal mahkemelerinde yargılanan, Abdülkadir Kemal Bey’in oğlu olarak, 1914 yılında Adana- Ceyhan’da doğdu Orhan Kemal. Babasının 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine ortaokul son sınıfında öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, kâtiplik yaptı. 1939’da ilk şiirlerini yazdığı askerliği sırasında komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkûm oldu. Kayseri, Adana ve Bursa Cezaevi’nde yattı. 1950’de İstanbul’a yerleşti. Hayatını yazılarıyla kazandı. Bir lokantada yaptığı konuşmasıyla yine komünizm propagandası yapmaktan yargılandı, beraat etti.
ASIL ADI; MEHMET RAŞİT ÖĞÜTÇÜ
Asıl adı; Mehmet Raşit Öğütçü. Çukurova’nın bereketi, yalnızca toprağın veriminde değil, en iyi yazarları, şairleri çıkarmakta da verimliydi. Hâlâ verimli. 1940’ta Bursa cezaevinde, Nazım Hikmet’le tanıştı. O zamanlarda şiir yazıyordu. Nazım, Orhan Kemal’in şiirlerinde hikâye görür ve ona “Sen hikâye ve roman yaz” der. Ondan sonra Orhan Kemal, şiirden vazgeçer, hikâye ve roman yazar. İyi ki de öyle yapar. Yoksa 27 roman, 19 öykü kitabını nasıl okuyacaktık?
'ASMA ÇUBUĞU' ÖYKÜSÜNDE ORHAN KEMAL İSMİNİ KULLANDI
Orhan Kemal, Bursa Cezaevi’nde Nazım ile birlikte üç buçuk yıl yattı. Nazım’dan Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri aldı. İlk öykülerini Orhan Raşit takma adıyla yazdı. 1943’te ilk kez İkdam gazetesinde yayınlanan, “Asma Çubuğu” öyküsünde Orhan Kemal adını kullandı. Cezaevinden çıkınca hamallık, amelelik, gibi işlerde çalıştı. 1944’te doğan oğluna Nazım adını verdi.
2 Haziran 1970’te Sofya’da hastanede, beyin kanamasından öldü. “Yıllar kırık plaklarda kalmış, çok eski türküler gibi geldi, geçti. Bence asıl ölmek, istenilmeyen bir dünyada yaşamaktır. Her yirmi dört saatte bir yirmi dört kere ölerek.’’ Diye hayatın onun için anlamını anlatmış. Vicdanların körelmesine sitem için de ‘’Ne o gene vicdan mı? Boş ver! Vicdan, bizim Kasımpaşa’da otururdu. Geçen hafta Sarıyer’e gelin gitti.’’ Sözleriyle vicdansızlığı alaya almıştır" diye aktardı.
ORHAN KEMAL’İN EDEBİ YÖNÜ
Kamile Yılmaz Orhan Kemal'in yaşamından bahsettikten sonra edebi yönlerine de değindi:
"Toplumcu, gerçekçi sanatın öncülerinden, edebiyata şiirle başlamış. Nazım, “Hikâye anlatır gibi şiirlerin” demiş ya, buradan bakarsak, hikâye ve romanlarında şiirsel bir dili olduğunu söyleyebiliriz. Yazılarında hızlı olay akışı ve devingenliği ön planda olduğu yapıtlarında diyaloglara ağırlık vermiştir. Yalnızca Orhan Kemal değil, onun yaştaşı yazarların tümü diyalog ağırlıklı yazdılar.
KADINLAR NESNE DEĞİL ÖZNE OLDU
Türk edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlardan olan Kemal, özellikle kadınları romanlarında en önemli kahraman yapmıştır. Daha önce nesne olarak yer alan kadınlar, onun romanlarında özne olmuş, kişilik bulmuştur. Kadın, onun romanlarında emekçidir, üretendir, yaratandır. İstanbul konaklarında bir elinde ayna değildir. Ya da itilip kakılan hizmetçi, sırma saçlı, inci dişli, elma yanak, kiraz dudak değil, bireydir.
EN ÜNLÜ HİKAYESİ: 72. KOĞUŞ
Orhan Kemal, nasıl anlattığından çok ne anlattığını önemseyen bir yazar olduğundan, anlatım şekli eserlerinin içeriğinin gölgesinde kalmıştır. Şive taklitlerine çokça yer veren ve her şahsı kendi ağız özelliğine göre konuşturabilen yazarın canlı ve yalın bir anlatımı vardır. En ünlü hikâyesi; 72. Koğuş ’tur.
HER YILA BİR ROMAN
“Baba Evi” ilk romanıdır. Çocukluk yıllarını anlatır. “Avare Yıllar” romanında gençliğini anlatır. “Hanımın Çiftliği” üç ciltlik bir romandır. İlk cildi “Vukuat Var” yirmi günde yazılmıştır. Romanlarını ve yazdığı yılları düşünürsek, her yıla bir roman hatta bazen bir yılda iki kitap yazmıştır. Fakir Baykurt, “Bir saniyemi boşa geçirmedim” demişti. Orhan Kemal de öyle. Aziz Nesin’in deyimiyle “Tezgâh hiç boş kalmamış.
HASAN KIYAFET GÖZÜNDEN ORHAN KEMAL
Hasan Kıyafet, Orhan Kemal’i şahsen tanıdığını, birkaç kez Cağaloğlu’da sohbet ettiklerini, çok zarif ve yakışıklı bir adam olduğunu, fötr şapkasını başından eksik etmediğini söyleyerek,
"Orhan Kemal, emeği ve emekçiyi yazan, toplumun sorunlarına değinen, kendisi de işçi olarak çalıştığından, işçiyi, emekçiyi iyi bildiğini ekledi. Çok şakacı olduğunu, Yaşar Kemal onun için “Sakın Toroslara el uzatmasın, bacaklarını kırarım, o, Çukurova’yı yazsın, dağlar benim” dediğini “Fakiri döveceğine gömleğini yırt” derler, çünkü fakir yeni bir gömlek alamaz” diyerek ezilenlerin durumuna ışık tuttu.
Kıyafet, örgütlenmeyi anlatırken de bir hikâye anlattı:
“İki hasım grup var. Birisi büyük bir ağacın gölgesinde her gün toplanıyor, orada tartışıp çözüm arıyorlar. Diğer grup yangın güneşin altında olduğundan buluşamıyorlar ve karşı gruba yeniliyorlar. Bir bilene dertlerini açıyorlar. O da ‘siz o ağacı kestirmezseniz sürekli yenilirsiniz, onlar orada örgütleniyor. Onlara çuvalla para verin o ağacı kestirin, o zaman toplanamazlar, yenilirler.” Bu öyküyle de örgütlü gücün önemini vurguladı
Hasan Kıyafet, Orhan Kemal’in çok çalışkan olduğunu, sürekli ürettiğini belirterek konuşmasını bitirdi.
Edebiyatın çınarı Hasan Kıyafet de Orhan Kemal gibi emeği ve emekçiyi yazan bir yazar olduğundan onun konuşması çok önemliydi.