Diğer Yazıları Oğlan Yunanlı, kız Türk’tü… Her ikisi de bilim insanıydı. Evlenmeye karar vermişler, kızın ailesinin onayını almak için tanışıp, yaşadıkları Amerika’dan Türkiye’ye gelmişlerdi… Delikanlı, kızın babasıyla baş başa konuşmak istedi. Bir odaya girdiler. Oğlan kendinden güvenli, ciddi ve ölçülü bir samimiyetle babaya sordu; “Benim Hıristiyan veya Yunan asıllı olmam sizin için bir sorun yaratır mı?” Hiç düşünmeden “Hayır” dedi kızın babası, “Senin iyi, dürüst, onurlu bir insan olman, kızımızın seni tercih etmesi ve senin onu mutlu etmen bizim için yeterlidir.” El sıkışıp odadan çıktılar. *** Ancak babanın delikanlıya odada söylemediği bir şartı vardı! Kendisi de, kızı da Fenerbahçeliydi. O hafta sonu oynanacak Fenerbahçe – Galatasaray derbisini, delikanlı dahil hep birlikte Fenerbahçe forması giyerek izleyeceklerdi… Delikanlı tuttukları takıma ısınsın diye ona Fenerbahçe’nin eski sezonlardan birisine ait Yunan Bayrağının renklerine yakın Mavi-Beyaz çubuklu formasını giydirdiler… Hep birlikte maçı keyif ve heyecanla izlediler. Fenerbahçe maçı kazanınca, beraber sevindiler. Formalarıyla fotoğraf çektirerek sosyal medyada paylaştılar. *** Ardından, delikanlı evleneceği kızı ailesiyle tanıştırmak için Atina’ya götürdü… Aile, genç kızı içten ve sıcak karşıladı. Her iki taraf da sohbet ederek birbirlerini tanımaya çalıştılar… Genç kız bir nedenle odadan çıktığında, delikanlının 80 yaşındaki anneannesi, oğlanı bir köşeye çekti ve sitemkâr bir ifadeyle şöyle dedi; “Bana internette resimlerini gösterdiler. Giydiğin formanın göğsünde Türk Bayrağı vardı. Nasıl giyersin onu?” Delikanlı gülümsedi “Bunun ne önemi var anneanne? Hele evleneceğim kız Türk olduktan sonra!” Şaşırdı anneanne. Çekinerek sordu torununa “Peki sen ona Yunan Bayraklı bir şey versen giyer mi?” Oğlan bu defa kahkaha atarak yanıtladı, “Tabi ki giyer. Bizim için böyle şeylerin hiçbir önemi yok anneanne. Sen rahat ol.” Sesini çıkarmadı büyükanne… Belki düşündüklerinden ve yaptığından utanmıştı, belki de konuyu uzatıp torununu üzmek istememişti? *** Televizyonlarda izlemiş veya fotoğraflarını görmüşsünüzdür… Naim Süleymanoğlu halterin zirvesindeyken soluğunu hep ensesinde hissettiği efsane Yunan rakibi Valerios Leonidis, cenazesine katılıp onun Türk bayrağına sarılı tabutunu öperek veda etti. İki sporcu yıllarca halter dünyasının zirvesi için birbirleriyle kıyasıya mücadele etmişlerdi; Olimpiyatlar, Dünya ve Avrupa Şampiyonlukları… İlk iki sıra mutlaka ya birisinin ya diğerinin olurdu. Genellikle de Naim, birincilik kürsüsünü Leonidis’e bırakmazdı. *** Yukarıda size hikâyelerini aktardığım gençlerden Türk kızının dedeleri, Milli Mücadele sırasında ülkemizi istila eden Yunanlılara karşı savaşan İstiklal Madalyalı kahramanlardı. Oğlanın dedeleri arasında Anadolu’ya ayak basan Yunan askeri var mıydı bilmiyorum? Türk ve Yunan Halkı, tarihleri boyunca birbirleriyle çeşitli şekillerde karşı karşıya geldiler. Savaşlar, çatışmalar, isyanlar, katliamlar, istilalar, göçler, hakaretler, baskılar, ihanetler yaşandı… Düşmanlık, her iki tarafın bazen hükümetleri, bazen siyasetçileri, bazen askerleri, bazen medyası, bazen aşırı milliyetçileri, çoğu zaman da emperyalist devletler tarafından kışkırtılarak kullanıldı… Yine de her iki taraf da -insanlıklarını milliyetlerinin önüne çıkarabilenler sayesinde- kardeşçe, dostça ilişkiler kurmayı başardılar. Aynı, tarihleri boyunca savaşmış İngiliz ve Fransızların günümüzde yapabildikleri gibi… Aynı, İkinci Dünya Savaşıyla Avrupa’yı yakıp yıkan, dünyayı ateşe bulayan Almanlar ile diğer Avrupa ve Dünya ülkelerinin halklarının becerebildikleri gibi… Aynı, Pearl Harbour baskınına uğrayan Amerikalılar ve ülkelerine atılan iki atom bombası ile yüz binlerce vatandaşını kaybetmiş olan Japonların günümüzde kurmuş oldukları medeni ilişkiler gibi! *** Fazla söze gerek yok! Bakmayın dünyanın karmaşasına… Naim ve Leonidis gibi, ezeli bir mücadeleden ebedi bir dostluk çıkaran insanlar oldukça, insanlığın sırtı yere gelmez! Sait Faik Abasıyanık’ın dediği gibi; “Bir insanı sevmekle başlar her şey, ama burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” Leonidis gibi centilmen bir sporcunun, eski rakibine sevgi ve saygıyla verdiği veda öpücüğü, düşmanlığın, bağnazlığın, kin ve nefretin bittiği yerdir. *** Güle güle Naim, teşekkürler Leonidis… İki büyük sporcu, iki ölümsüz insansınız! Diğer Yazıları