“Manavgat İlçesi’nde 5 yıldızlı bir otelde tatil yapan yabancı uyruklu turistin valizlerinde yapılan aramada, otelden çaldığı tespit edilen bir çanta dolusu elma ve portakal, bitki çayı, meyve suları, şampuan, tuvalet kağıdı ve havlu bulundu. Başka bir turistin çantasında ise çatal, bıçak, kaşık seti çıktı.” Geçtiğimiz haftanın gazetelerinde Doğan Haber Ajansının bu haberi yer aldı. TURİZMDEKİ SEFALETİN YENİ BOYUTU Birkaç gün önce Manavgat’taydım. Otel sahibi bir arkadaşımı ziyaret ettim. O arkadaşım turizmimizin düştüğü sefaletin bir başka boyutuna dikkat çekti: “Almanları ve Rusları kaçırınca …’larla çalışmaya başladık. Her şey dahil çalışıyoruz. Sabah kahvaltısında, öğle ve akşam yemeklerinde ne bulduysa tabağına dolduran bu insanlar, örneğin tabağına dört tane balık koyabiliyor. Konuğumuz dört balığın dördünü de bitirecek değil tabi ki. Dört balıktan en az ikisi çöpe gidiyor.” Üçte bir kapasiteyle çalıştığını söyleyen arkadaşım, “Oteli kapalı tutsam benim için çok daha ‘kârlı’ olur. Zararı üçte bire beşte bire düşürüp diğer otellerimin kazancından telafi edebilirim” diyor. TURİZMDEN PARA KAZANILDIĞI YILLAR 1980’li – 90’lı yıllar. Seyehat acentesi sahibi bir arkadaşlarımla Pamukkale turuna çıktım. Pamukkale ziyaretinin ardından turistler Denizli’nin ünlü halı mağazalarına sokuluyor, alışveriş yapmalarına olanak sağlanıyordu. Dünyanın halısı satılıyor, dünyanın parası kazanılıyordu o etkinliklerde. Girdiğimiz mağazada olan da buydu. Hep böyle gitmedi tabi. Doymak bilmek insanlarımız turisti kazıkladıkça kazıkladılar, halı satışı bitme noktasına geldi. Aynı durum altın, deri, vb. satışlarıyla ilgili de yaşandı. Zengin turistler, halı mağazalarında olduğu gibi kuyum AVM’lerinde de “ameliyat”a tabi tutulmaya başlandı. SATIŞIN YERİNİ ‘AMELİYAT’ ALDI Aspendos Antik Tiyatrosu civarındaki ünlü bir altın mağazamız İstanbul - Kapalıçarşı civarındaki kuyumcu ustalarının büyük bölümünü Antalya’ya getirdi. Altın satışlarındaki ameliyat”ların zirve yapmasının ardından yanlış hesap Bağdat’tan dönmeye, işler kesat gitmeye başladı. Altın mağazaları bu ustalara ihtiyaç duymaz oldu. Kalekapısı civarında atölyesi olan çok sayıda kuyum ustası Antalya’ya o günlerin armağanı. İMKÂNLAR TÜKENMİŞ DEĞİL Antalya turizmini Antalya’ya gelen turist sayısını geçtiğimiz yıllara göre orantılayarak değerlendirmeyi alışkanlık edindik. Turizmimizin kötü kaderini turist sayısındaki azalma değil de turist niteliğindeki düşüş belirlemiş olabilir mi? Kendimize sormamız gereken soru belki de buydu. Bu soruya doğru cevap verebilmiş olsaydık, “her şey dahil” sistemi çerçevesinde Türkiye’ye gelip, tabağına koyduğu balıkların yarısını çöpe döken, kaşık - çatalı bavuluna doldurup giden turist kategorisine muhtaç olmazdık. Bu soruya doğru cevap vermiş olsaydık, sadece ülke turizmi değil, ülke demokrasisi konusunda da daha hassas olurduk. Turizmin “altın çağ”ı diyebileceğimiz yıllara dönmek için imkânlar tümüyle bitmiş sayılmaz. Mümkün olanı değerlendirmenin birinci koşulu bindiğimiz dalı kesmekten vazgeçmek olabilir. Ülke siyaseti, ülke demokrasisi konusunda da tabi ki.