Dünyada futbol adına iki ekol var, birisi uzun paslara ve fizik gücüne dayanan Avrupa futbolu ki kaynağı İngiltere’dir, diğeri kısa paslar ve çalımlarla hedefe ulaşmaya çalışan Güney Amerika futbolu, bunun kaynağı da Brezilya’dır. Dünya kupası finalini de genelde bir Avrupa bir Güney Amerika takımı oynar. Aslında bu ekollerin savaşıdır ve şu ana kadar biri diğerine bariz bir üstünlük sağlayamamıştır. Kimin kimden üstün olduğu sürekli tartışılır ve bu gidişle de sonsuza kadar tartışılacak gibi gözüküyor. Pazar akşamı oynanan maçta Fenerbahçe tipik Güney Amerika futbolunu oynadı ve ilk yarıyı 1-0 önde kapattı.Bizim ise ne oynadığımız belli değil, takımda her milletten futbolcu var. Üstelik teknik direktörümüz de brezilyalı ama oynadığımız futbol tam bir Türk usulü yani ortaya karışık. İkinci yarıya gelince; geldiği günden beri bir sistem tutturamayan Leonardo’nun dikine oynamayı bir türlü beceremeyen Antalyaspor’unun bol bol yan ve geri paslarını seyrettik. Oyuncu değişikliklerini çok geç yapan Leonardo’nun oyuna aldığı ilk oyuncu olan Emre Güral’ın girdiği dakikadan son dakikaya kadar ayağına bir defa bile top değmedi! Böyle değişikliğe bravo! İkinci ve son sözüm Nasri’ye. İngiltere’de bu kiloyla mı top koşturdun? Ve Antalyaspor’a taç, faul ya da korner atmaya değil gol atmaya geldiğini unuttun galiba. Benim anladığım kadarıyla Leonardo’nun sistemi yıldızların o günkü performansına dayalı, dünyada eşi benzeri olmayan bir sistem. Herkese iyi haftalar. Not! 07 Gençlik ve 1966 grubu kale arkalarında geceler boyu çalışılarak koreografi hazırlamışlar.Ben Antalyaspor basın sözcüsüne sesleniyorum; koreografilerin konusunu maçtan önce basın yoluyla açıklasın da anlayalım. Maçtan beş dakika önce yapılan bu koreografiden bir şey anlamadığım gibi, hiç kimsenin de bir şey anlamadığını anladım. Çünkü anlaşılsaydı alkış tufanı kopardı.