Sınırın iki yüzü: Suriye-Kilis 3Savaşın unutulan yüzleridir çocuklar. Bu bölümde çocukluklarını savaşın ortasında bırakıp Kilis’e sığınan Suriyeli çocukların roketlerle oynadığı köşe kapmaca hikâyelerini okuyacaksınız. İnceleme: Müzeyyen YÜCE Suriye’deki iç savaştan kaçarak, ölümden uzak bir yaşam hayali ile Kilis’e gelen Suriyeli çocuklar, geçen yıldan bu yana kente atılan roket bombaları ile köşe kapmaca oynuyor. Silahın, çatışmanın, tankın ve tüfeğin gölgesinde kalan çocuklar, huzurlu yaşamanın umudunu oyun parklarında ‘misket’ oynayarak, kış gününde çıplak ayakla topraktan ev inşa ederek koruyor. OYUN PARKLARININ ‘SAVAŞ’ HİKÂYELERİ Suriyeli çocukların diri tutmaya çalıştığı umutları ve hayalleri, sınır hattında atılan her top atışı ile yaşadıkları savaşın sesine karışıyor. Afrin bölgesinden kente atılan roketler de ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiyi belirliyor. Kilis’in neredeyse her sokağında, parkında Suriyeli çocukları görmek mümkün. Görüştüğüm çocukların çoğu okula gitmesine rağmen Türkçe bilmiyor, belki de konuşmaktan korktukları için bilmiyor gibi yapıyordu. Zira konuşmaya çalıştığım çocukların genelini ‘onlara vuracağım’ yönünde bir korku sarıyordu. 'SAVAŞIN GÖLGESİNDE KALAN ÇOCUKLAR Bu çocuklardan biri de kentte gezerken oyun parkında rastladığım 5 yaşındaki Abdullah idi. Bir köşede oturmuş oyun oynayan çocukları izliyordu. Yüzünde ve kafasındaki derin yara izleri, korku dolu gözleri dikkatimi çekti. Yanına yaklaşıp fotoğraf çekmek istediğimde elini başının üzerine götürerek ağlamaya başladı. Tam o anda Öncüpınar sınır hattından art arda yapılan top atışları ile irkildi ve kulaklarını kapattı. (Top atışları kent merkezinden rahatlıkla duyulabiliyor) Ardından da yanımdan koşarak uzaklaşıp parkın ilerisinde bekleyen babasına sarıldı. Yanlarına gittiğimde babasının arkasına saklanan Abdullah, göz ucuyla beni izliyordu. '5 YAŞINDA İNSANLARDAN KORKMAK! Babasının dediğine göre, ona vuracağımı zannederek korkmuş. Dizlerimin üzerine çökerek, az önce çektiğim fotoğrafı gösterdim. Kendi fotoğrafını ekranda görür görmez, Abdullah’ın gözlerindeki korku bulutu yerini gülümsemeye bıraktı. Suriye’nin Halep kentinde yaralanmış, aylarca hastanede yatmış, açık yaraları nedeniyle tarifsiz acılar çekmiş. Babası Abdullah’ın insanlardan korktuğunu, yapılan top atışı ve atılan roketlerin sesi yüzünden kâbuslar gördüğünü söylüyor. Yıllardır devam eden savaşın balçıkla sıvandığı yıkımdan kaçıp, sınır hattında kalan bir kente yerleşmek… Savaşın içinden kaçıp gölgesinde kalmak gibiydi… TEK HAYALİ ‘HAYATTA KALMAK’ Kilis sokaklarında hurda toplarken karşılaştığım 16 yaşındaki Ahmet Cerruh da, savaşın ağır yükünü yüreğinde taşıyarak hayatta kalma mücadelesi veren Suriyeli çocuklardan biri. Okula gitmiyor, dolayısıyla Kilis’te okulların açılması ya da uzatılması onu ilgilendirmiyor. Tek hayalinin ‘hayatta kalmak’ olduğunu söyleyen Ahmet, sokaklarda hurda toplayarak ailesine bakıyor. Halep’te yaşarken hava saldırıları ve çatışmalar nedeniyle iki kardeşini kaybetmiş Ahmet. Bu olaylardan sonra da babasının aklını yitirdiğini, bu yüzden hastanede yattığını söylüyor. Onlara mezar olan ülkelerinden kaçarak Kilis’e yerleşen Ahmet ve ailesi, sıvasız bir göz odada yaşıyor. 'ÖĞLE YEMEKLERİ: SALÇA VE EKMEK Bir göz taş duvara verdikleri kira ise 300 TL. Ahmet’in isteği üzerine çay içmeye gittiğim eve girer girmez, 10 yaşındaki Eye, 9 yaşındaki Emira, 3 yaşındaki Dua ve henüz 5 aylık Huriye’yi sobaya attıkları gazete kâğıtları ile ısınmaya çalışırken buluyorum. Şubatı yarıladığımız şu günlerde soğuğun kendini iyice hissettirdiği Kilis’te hepsinin ayakları çıplak. Önlerindeki tepside ise öğle yemekleri var: Bir kâseye konulmuş salça ve biraz ekmek. 'İKİ KARDEŞİMİ SAVAŞA KURBAN VERDİM Hemen yanlarında ise görüntü vermekten çekinen, yaşadığı acıyı peçesinin arkasına saklayan anneleri oturuyor. İçlerinde iyi derece Türkçe bilen tek kişi Ahmet. Onunla konuşuyorum. Okula neden gitmediğini sorduğum Ahmet, “Nasıl gideyim, ben gidersem eve kim bakacak” diyor. Ama neyse ki Eye ve Emira okula gidiyor. Hurdadan kazandığı para anca kiralarını ödemeye yetiyor. Yemekleri bazı günler aş evinden alarak ailesinin karnını doyuruyor Ahmet. Aş evinin de her gün yemek vermediğini anlatıyor. Zeytindalı Harekâtının başlamasıyla sınırda yaşanan hareketliliğin farkında. “Yine roketler düşmeye başladı. Atılan her roket sesinde, “İnşallah eve düşmemiştir” diyerek eve koşuyorum. 2 kardeşimin cansız bedenini savaşın içinde bıraktım. Başka kayıp vermek istemiyorum” diyor. Çocuk sayılabilecek yaşta hem savaşın hem de geçimin yükünü omuzlamış Ahmet. Onları, o odanın içerisinde bırakıp dışarı çıktığımda etrafıma toplanan diğer Suriyeli çocukların hikâyeleri de Ahmet’ten farklı değildi. Çocuklar farklıydı belki ama acı aynıydı. SAVAŞTAN BAŞKA HAYAT MÜMKÜN MÜ? Yaşı büyük olanlar savaştan önceki Suriye’yi anımsarken, savaşın içine doğan çocuklar için başka bir dünya mümkün olmamıştı. Tıpkı Suriye’nin Halep kentinden ailesi ile birlikte Kilis’e yerleşen 4 yaşındaki Mahmud gibi. Ben dışarıda Ahmet ile konuşurken elindeki oyuncak silah ile ablasını kovalıyordu Mahmud. Al al olmuş yanakları, kahverengi gözleriyle o kadar tatlıydı ki, hemen kendimi onun yanında buluverdim. Silahın kötü bir şey olduğunu, onunla oynamaması gerektiğini anlatmaya başlamıştım ki, yanıma annesi geldi ve “Seni duyamaz” dedi. Zaten ben konuşurken de yüzüme öylece bakıyordu. Mahmud ve 3 kardeşi doğuştan duyma ve konuşma engelli. Ailesinin durumu iyi olmadığı için ne Mahmud’a ne de kardeşlerine eğitim aldıramamışlar. Mahmud, bu yüzden sadece gördüğü şeyleri tekrarlayabiliyor. Öyle ki, fotoğrafını çekmek için yere eğildiğim an, o da yere eğilerek bana bakıyordu. '15- 16 YAŞLARINDA ÇOCUK SAVAŞ ESİRLERİ Suriye’deki iç savaşta patlayan bombaları, Kilis’e atılan roketlerin sesini duymasa da, elindeki oyuncak silahı tutuş ve kullanış biçimine bakıldığında sadece gözlemleyerek savaşın izlerini ruhuna kazımıştı Mahmud. Bunun en somut örneği de ilk oyuncağının silah olmasıydı. Savaşın içinde büyüyen çocukların ortak kaderiydi silahlar. Nitekim AfrinHarekatı’nda TSK ile birlikte hareket eden Özgür Suriye Ordusu’nun en büyük gruplarından olan Cephe El Şamiye komutanlarından Abu Ali Succu ile yaptığım görüşmede, ÖSO ve TSK olarak PKK-PYD’den alındığı söylenen ‘esirlerin’ çoğunluğunu 15- 16 yaşındaki çocukların oluşturduğunu söylemişti. Succu, bu çocukların ellerinde silahlar ile ağlayarak teslim olduğunu, cepheye zorla sürüldüklerini iddia etmişti. Barışa hasret toprakların karanlık yüzü nerede olursa olsun yine her zamanki gibi çocukları vuruyordu.