16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliğinin künhüne, bütününe ilişkin tartışmaları bir dolu kaynaktan takip etmeye çalışıyorum. Niye ‘evet’ denilmesi gerektiğini anlatmaya çalışan tonlarca kalemşor var ortada. Ama baya bir terledikleri, zorlandıkları satır aralarından anlaşılıyor. ‘Hayır’ diyenlerse oldukça rahat görünüyor. En azından ben öyle görüyorum. Mümkün olduğu kadar fazla kalemi, ismi, köşeyi izliyorum dedim ya, yaygın medyada üretilen ‘evet’ tezlerine bazen gülüp geçiyor, bazen de sosyal medyada bir-iki satır bir şey karalıyorum. Dün ilginç bir şey oldu. Haber sitelerinden birinde okuduğum cehalet sızan bir yazıyı kendimi tutamayarak iğneledim. O da ne? Meğer Antalya’da bir kalemşor da aynı fikri kopyalamış. Arayan arayana. Telefon edenler sayesinde haberim oldu. Madem mevzu açıldı, konuyu köşemize de taşıyalım da kayıtlara geçsin. 101. maddeyi dikkatli okuyun Efendim, Erdoğan anayasa değişikliğine ‘üniversite diploması şartı’ koymuş. Bu kuyruklu bir yalan. Hem de tek değil, iki kuyruklu yalan. Bir defa anayasa değişikliğine konulan böyle bir hüküm yok. Mevcut anayasanın 101. maddesinde; “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir” deniyor. Maddeyi dikkatli okursanız, ‘hayır’ cephesindeki bir bilgi kirliliğini de yakalarsınız. Yani, “Anayasa değişikliğine ‘üniversite’ yerine ‘yüksek öğrenim yapmış olmak’ şartı koyarak diploma meselesini ortadan kaldırdılar” diyenler var ya, onlar da yalan söylüyor. Yalanın iki kuyruklu olmasının nedeni bu. Tekrarlayalım; mevcut anayasada ‘yüksek öğrenim’ şartı var. Bunu kimse yeni getirmiş değil. Kimse de kaldırmadı. ‘Anayasa vatandaşlık’ nedir? Gelelim ‘Türklük’ meselesine. Hiçbir anayasa vatandaşlarının milli, etnik kökeniyle ilgilenmez. Anayasa açısından tek geçerli ilişki ‘uyruk’ ilişkisidir. Yani anayasada tarif edilen devletin haklar, görevler ve sorumluluklar itibarıyla parçası, unsuru olmak. Buna ‘anayasal vatandaşlık’ deniyor. Bir devletin nüfus kütüğüne kayıtlıysanız, o devletin vatandaşı olursunuz. Devlet de, kendi nüfusuna kayıtlı olan vatandaşların hukukundan, yaşamından, sağlığından, güvenliğinden, huzurundan, refahından sorumlu bir mekanizmadır. Bir kişi Türk olabilir, Kürt olabilir, Ermeni olabilir, Ibıh olabilir, Ezidi olabilir, Çerkez olabilir; bunlar onun milli ya da etnik kimliğidir. Vatandaşlık ise devlet karşısında ve önünde eşitliğe, aynı zamanda ortak sorumluluğa dayalı bir tariftir. O nedenle az önce bahsettiğimiz 101. maddenin devamında, “Türk vatandaşları arasından” deniyor. “Türkler arasından” denmiyor. Çünkü bu ülkenin vatandaşı herkes, etnik kökeni ne olursa olsun aday olabilir, seçilebilir, o koltuğa oturabilir. Anayasal bir engel yok. Olmamalıdır da… Kuyruk yalan, uyruk gerçek Bu yalan yanlış argümanlardan yola çıkarak ‘evet’ tercihini Türk olmanın şartıymış gibi bir noktaya getirmek resmen ve düpedüz bir aymazlıktır. Bu madde ne Erdoğan’ın Türk olduğunu, ne de olmadığını gösterir. Böyle bir tartışma da saçmadır. “Anayasa değişikliğine Türk olma şartı konuldu” gibi bir palavrayı yaşını başını almış, akıllı, izan sahibi sandığımız insanların bile çoğaltıyor, tekrarlıyor, yayıyor olması, belki onları mahcup etmiyordur, ama bizi ediyor. Tekrarlayalım; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yani TC uyruklu herkes yeterli şartları yerine getirdiğinde cumhurbaşkanı adayı olabilir. Adaylık şartları da yine anayasada yazıyor zaten. “Efendim Erdoğan Türklüğüne ve diplomasına o kadar güveniyormuş ki bu maddelere dokunmamış” ya da “Bu maddeler varsa, Erdoğan’ın da üniversite diploması yoksa ve Türk değilse zaten başkan olamaz, o yüzden evet deyin” gibi bir geyik ancak Avcılık ve Atıcılık Kulübü’nde çevrilebilir. Akıllı ve ciddi insanların işi değildir