Her şeyi bilen adama sormuşlar… “Filler nasıl hayvanlardır?” Başlamış anlatmaya… “Eee… Filler çok iri hayvanlardır... Iııı… Fiillerin kocaman bir solucana benzeyen kuyrukları vardır… Solucanlar toprağın içinde yaşayan ince, uzun, yumuşak vücutlu, parmak biçiminde, çift eşeyli canlılardır. Gözleri yoktur, derileriyle solunum yaparlar…” *** Etrafımız her şeyi bildiğini sananlarla çevrili… Televizyonlardaki siyaset, magazin ve spor programları, gazete köşeleri bunlardan geçilmiyor. Tartışma programına çıkartıp filleri sorsalar, hiç birisinden “Ben filleri bilmiyorum” cümlesi duyulmuyor… Başlıyorlar bize solucanları anlatmaya! *** Kimdir bunlar? Her şeyden önce, üniversitelerin Herbokoloji Bölümünden mezundurlar… Eğitimleri sırasında aldıkları başlıca dersler: Yalan Söylemenin Felsefesi; El-Ayak Öpmenin Pratiği; Kıvırmanın Sosyolojisi; Döneklik I; Döneklik II; İnsan Kandırma Sanatı; Güce Tapmanın Mantığı; Yandaşlık ve Yalakalık Tarihi; Bağırma ve Karşındakini Susturma Teknikleri; Şahsiyetsizliğin Psikolojisi; Kolay Köşe Dönme Ekonomisi; Hakaret Edebiyatı… *** Bu “eşsiz eğitimlerinden” aldıkları cahil cesaretiyle her konuda mutlaka söyleyecek yalan, yanlış, kulaktan dolma bir şeyler bulurlar. Genelde bağırarak konuşurlar. Kimseyi dinlemezler. Karşılarındakilere söz hakkı vermezler: Her lafa dalar, başkalarının sözünü keserler. Foyalarının ortaya çıkacağını anladıklarında hır çıkartır, konuyu saptırır, hakaret ve tehditler savurur, başkalarını suçlayarak saldırırlar… Bunlar için en iyi savunma devamlı hücumdur! Arkalarında egemen gücün desteğini bulduklarında, iyice pervasızlaşırlar… Bugün ak dediklerine yarın kara, bugün dost dediklerine yarın düşman demekte bir sakınca görmezler… Dün heykelini dikecekleri adamlara, bugün ekranlardan ve gazete köşelerinden hakaretler yağdırırlar… Sahiplerini eleştirenlere acımasızca saldırırlar! Fakirleri, dindarları, açları, cahilleri, emeklileri, çalışanları kandırırlar… Kendileri villalarda, yalılarda yan gelip yatarlar. Lüks lokanta, otel ve tatil köylerinde keyif çatarlar. Her fırsatta Avrupa’ya, Amerika’ya tatile kaçarlar. En pahalı mağazalardan alış veriş yaparlar. Marka olmayan giyim-kuşama, kafalarını çevirip yan gözle bile bakmazlar! *** Türkiye tam bir halk goygoyculuğuna, cehalete, pespayeliğe teslim durumda! Sesi çok çıkanın, ekranda en fazla yer alanın haklı sanıldığı bir devirde yaşıyoruz. Bunlar her yerde karşımıza değişik şekil ve cinsiyette çıkıyorlar; Gazete köşelerinde, televizyonlardaki siyaset, spor, yarışma ve magazin programlarında, haberlerde, dergilerde, güzellik yarışmalarının jürilerinde, festivallerde, seminerlerde, konferanslarda… Doğru dürüst sanatçılara, yazarlara, eğitimcilere, bilim insanlarına yer yok! *** Ancak her zaman olduğu gibi, bir kere daha boş çuval dik duramadı! Son yılların en meşhur herbokologlarından birisi, geçenlerde televizyonda etmiş olduğu bir söz nedeniyle, sırtını dayamış olduğu egemen güçleri bile kızdırarak sokağa atıldı… Amerikalı Pop Art sanatçı Andy Warhol “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” demişti. Bununki 15 yıl sürdü! Daha önce tüm şımarıklık ve zevzeklikleriyle yarışma programları sunarken kazandıkları şöhreti kaldıramayarak, “mumu sönenler” gibi… Döne döne en soldan en sağa zıpladıktan sonra, işleri bitince kapı önüne konulan yazarlar ve siyasetçiler gibi… Bir zamanlar devletin içine yerleşmiş cemaatlerine güvenerek Türk ordusunun şerefli subaylarına, gerçek bilim insanlarına, yazarlara, Atatürkçülere saldıran, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanan, yazılı ve görsel basında algı operasyonları yürüten cemaat mensupları gibi… Tarihin çöplüğündeki yerini aldı! *** Victor Hugo’nun bir lafı vardır… “Her şeyi bildiğini düşünen insan kendini farklı sanan bir zavallıdır. Unutma ki, neyi bilmediğini bilmek insan olmanın ilk şartıdır” der… Bu söz Herbokologlar için değil. Onlar işlerine gelmediğinden, bir şeyi bilmediklerini düşünmezler bile! Bu sözün anlamını asıl onların her dediğine ağzı açık inananlar iyi düşünmeli… Asıl zavallının herbokologları birbok sananlar olduğunu bu millet artık öğrenmeli!