Tüm zamanlar için değişmeyen bir tek kural var; kapitalizm hiçbir zaman doymaz... 90’lı yılların sonunda network ile yani sistemin içine girenlerin birbirine ağ gibi bağlanmasıyla başlayan para kazanma çarkı, aradan geçen yaklaşık 25 senenin ardından şekil değiştirerek fakat en ilkel yöntemiyle devam ediyor. İlk zamanlar elden ele verilen, adı sanı belli olmayan ürünlerle başladı saadet zinciri. Piramidin sadece en üstünde oturanların para kazandığı, diğerlerinin onlara hizmet ettiği ortaya çıkınca yeni formüller aranmaya başlandı. Çünkü kısa yoldan para kazanmak, zengin olmak, lüks yaşam hepimizin hayali… Neden bizim jakuzili villamız olmasın, neden son model araba almayalım, bol bol yurt dışına çıkmayalım… Oralarda gülücüklü çekilmiş fotoğraflarımızı sosyal medyada paylaşmayalım… Mevcut kazancımızla hayallerimize kavuşmamız bin yıl sürecekti… İşte buradan yürüdü network şirketleri. Fakirin, hayal peşinde koşanların cebindeki son kuruşu talip oldular. Elden ele satılan ürün formatı çökünce bu kez internet üzerinde kurulu sanal şirketlere ortak olma fikri ortaya atıldı. Ve insanlar hiç görmedikleri, ne olduğunu anlamadıkları, ama bolca hayal satan firmalara ortak oldular. Bununla da yetinmediler, etrafından üye yaptılar. Çünkü her üyelik artı kazanç getiriyordu. Bir de insanları kategorize ettiler. Misal aylık 10 üye bulup 500 puan toplayan kırmızı üye, 20 üye yapıp 1000 puan kazanan bronz üye, ayda 30 üye bulup 3 bin lira kazanan gold üye oldu. Etrafından yeni avlar bularak renk değiştirenler rütbe atlamış asker edası takındı. Bu sanal şirket üyeleri arasında yapılan minik toplantılarda üyelik rengi, yahut toplanan puan, kişileri istem dışı sınıflandırdı. İşin birde satış kısmı var ki içler acısı. Ağırlıklı olarak sağlık ürünlerinden oluşan bu sistemde öyle 50-100 liralık satışların bir getirisi olmuyor. Bu nedenle sizi sisteme sokmak isteyen kişi size bin liralık, 2 bin liralık artık ne tutturursa satış yapmak istiyor. Örneğin satılan ürün bir cilt kremi. Eczaneden markası belli, bakanlık onaylı 15 liraya alacağınız krem, “Bunun içinde Japonya’da ender yetişen bilmem ne ağacının özü var” denilerek kakalanmaya çalışılıyor. Bir tane de kesmeyeceği için 15 liralık kremi 2 bin, 3 bin gibi afaki rakamlara satın alıyorsunuz. Ve sıkı durun; aldığınız ürün ne eczanede satılıyor ne de bakanlık onaylı… Yemi bir güzel yuttunuz. Verdiğiniz paranın bir kısmı sizi bu sisteme alana, bir kısmı onu sisteme alana, bir kısmı onu sisteme alana… Böyle böyle uzayıp gidiyor liste. Zokayı yuttunuz… Önce verdiğinizi geri almanız, sonra da o güzel, pembe hayallere kavuşmanız için sizin de yeni avlar bulmanız gerek… Hepimiz güzel hayat istiyoruz, ama bunun geçiş yolu kara para değil, insanlara hayal satmak değil… Bilin istedim.