"Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler.”

Halil Cibran’ın çok sevdiğim bir şiirdir çocuklar. Otuzlu yaşlara yeni gelmiş, 10 yıldır öğretmen olan biri olarak savunduklarımı özetler nitelikte çünkü. Hala ailesi tarafından ısrarla yönlendirilmeye çalışılan bir evlatsanız üstelik. Bu yönlendirme isteğinin kökeninde gelenek görenekler, ataerkil düzen ve çocuğu birey olarak görmemenin etkisi çok fazla. Bir çocuğa sahipsek eğer, çocuğun bütün bakımını ve yetiştiriciliğini yaptığımız için onunla ilgili tüm kararları vermeye hakkımız olduğunu sanıyoruz yaşı kaç olursa olsun. Üstelik en iyiyi en doğruyu anne babaların bildiğinden emin olarak!

Oysa herkes kendisi yaparak, yaşayarak öğrenir hayatı. Şimdilerde çocuklar maalesef doğadan ve sokaktan öğrenemiyorlar yaşamı. Artık yeni nesil apartman çocuklarımız var, zamanlarını o kurs bu etkinlikle dolduran, aman en iyisini öğrensinler çocuğu bunlar, bazılarıysa proje çocuk adeta(ben yapamadım sen yap çocukları). Çocuklar hem bunlara maruz kalıyor çoğu zaman hem de;“Dokunma, yapma, otur, uslu çocuk ol, koşma” deyip veriyorlar ellerine telefonu tableti.

Bu devirde ebeveyn olmak zor diyoruz ya, ben tam tersini düşünüyorum artık. Bu devirde çocuk olmak zor. Çocuklarla yaptığım bir anket çalışmasında “ Anneler en çok ne der?” sorusuna %90 “ yapma” der cevabını aldığımda da hiç şaşırmamıştım, çünkü anneler ne yapılmaması gerektiğini söyleyen bir kontrol mekanizmasıdır çoğunlukla. Bireysel farklılıkları, çocukların farklı istek ve tercihlerini kabullenemiyoruz. Çocuğun 3 köfteye doymasına rağmen 5 köfteye doyabileceğini düşünen ve ısrar kıyamet onu bitirten her şeyi en iyi bilen ebeveynleriz çünkü. Çocukların hayatının ilk yıllarında bakıma ve bizim korumamıza ihtiyacı var evet. Fakat büyüdükçe kendi keşiflerini kendi yapan, tek başına deneyimleyerek öğrenen, kendi dünyalarını oluşturan canlılar onlar. Tıpkı doğadaki diğer canlılar gibi. Onlar sizden bir parçayla dünyaya gelen farklı parçalar. Çocuklar kendimize bağımlı hale getirebileceğimiz ve hayatı üzerinde sınırsız haklara sahip olduğumuz canlılar değiller.

İlginç olan şu ki bunları yapan yetişkinler, bir dönem bunların hepsine maruz kalan çocuklardı. Ne zaman kaybettiler çocukluklarını? Yoksa roller değişince işler de mi değişiyor? “Anne/baba olunca anlarsın”... atasözü kıvamına gelen bu klişede vurgulanmak istenen, bir çocuğa sahip olunca yaşanan “bana ait parça” kavramı, kendimi tamamlamak için onu mükemmel bir birey haline getirmeliyim dürtüsü mü? Bizim yapamadıklarımızı yapmak için gelmediler onlar dünyaya, kendi öğrenmeleri, kendi deneyimleri olacak, bizlerden tek istedikleri onlara sevgimizi ve zamanımızı ayırmak. Evlere, kurslara hapsedip ellerine tabletler ve harika oyuncaklar verip başarılı,mutlu yetişkinler olmalarını bekleyemeyiz.

Çocuk sahibi olmadan önce bunları da düşünmeliyiz bence. Bir sürü misyon yüklüyoruz çocukların üzerine, onları çalışma alanımız haline getiriyoruz, şekil vermeye çalışıyoruz.

Ama onların ihtiyacı olan tek şey özgürlük, ardından koşulsuz sevgi ve kabul. Bir de bunları yaparak yetiştirsek çocuklarımızı kim bilir dünya daha güzel bir yer haline gelir belki de. Bir çocuk değişir, dünya değişir…