2017 yılına tarım sektörü, Rusya krizinin etkilerini üzerinde taşıyarak girdi ve bu etki, yılın ilk yarısında da devam etti. İkinci yarıda turizmin canlanması, sektöre de bir hareketlilik getirdi. Ancak, tam nefes alacakken, başka bir problem daha ortaya çıktı ve üreticiler faiz-kur-enflasyon üçgeninde sıkıştı kaldı. Aynı günlerde hem bitkisel ürünlerde (fasulye, mercimek, arpa vs) hem de et ürünlerinde (hatta samanda bile) ithalat yapmanın zorunlu olduğu ortaya çıktı ve hükümet dünyanın çeşitli ülkelerinden bu ürünlerin ithal edilmesini sağlayan kararlar aldı.

Peki, siz üretici olsanız bu kadar olumsuzluğun yaşandığı bir ülkede hala daha üretim yapmak ister misiniz?

İşte bu soruyu çiftçilerimiz de kendisine sordu ve giderek üretimden uzaklaştı, hatta üretimi bıraktı. Hal böyle olunca da, tarımsal ürünlerin fiyatları arttı ve Türkiye hem üreticinin hem de tüketicinin mutsuz olduğu bir ülke haline geldi. Ancak, bu noktada daha vahim olan bir başka durum daha var ki, o da geleceğimizi ilgilendiriyor. Üretimden uzaklaşan üreticilerin tarlaları, ekonomik olarak zora giren ya da büyüyemeyen yerli tarım ve gıda şirketlerimiz global firmalar tarafından satın alınıyor. Şu anda bir inceleme yapılsa, özellikle yabancı ortaklı gıda firmalarında büyük hissenin yabancılarda olduğu ortaya çıkar. (Kağıt üzerinde Türk firması gibi görünseler de, ortaklık yapılarına bakıldığında en büyük hisse sahibinin Türk vatandaşı olmadığı görülecektir)

Peki, bu gidişatı tersine döndürmek için neler yapılması gerekiyor?

*Üretim planlamasını acilen hayata geçirmeliyiz

*Girdi maliyetleri nedeniyle yükselen üretim maliyetlerini düzenlemeliyiz

*Kooperatifleşmeyi cazip hale getirmeliyiz

*Katma değeri yüksek markalı ürün üretimine geçmeliyiz

*Devlet elindeki tarım arazilerini sadece tarımsal üretim yapılması için halka açmalı. Yoksa, şimdilerde çokça yapıldığı gibi, tarım arazileri maden ya da inşaat şirketlerine peşkeş çekilmemeli..

Bu maddeleri çoğaltmak mümkün... Aslında, tüm bunlar, konunun uzmanları ya da bizim gibi sektöre yıllarca emek vermiş kişiler tarafından defalarca yazıldı, çizildi, üzerinde çok tartışıldı ve birçok konuda hemfikir olundu. Ama iş uygulamaya gelince bir arpa boyu yol alınamadı (alınmadı)

Bu durum, Türkiye'de tarım piyasalarının istikrarsız olmasından nemalanan ve sistemin bu şekilde sürmesini isteyen bir kesim olduğu inancı artıyor. Reçete ortadayken, hala yanlışlarda ısrar edilmesi de bu inancı kuvvetlendiriyor.

Bence, mevcut durumda çok kritik bir aşamadayız..Eğer yukarıda saydığım önlemleri almaz ve tarım sektörünü bu istikrarsız yapıyla bir müddet daha bırakırsak, önümüzdeki 15-20 yıllık süreçte bir çok gıda ürününü gramlık posta paketleriyle başka ülkelerden almaya başlayacağız. Çünkü, o zaman tam anlamıyla ele geçirilmiş olacağız.

Dolayısıyla gerekli tedbirleri ACİLEN almalı ve sektörü global kuşatmadan kurtarmalıyız..

Daha verimli, daha mutlu ve daha özgür günlerde görüşmek üzere…