Türkiye’nin 42 bini aşkın enerji davası var Enerji sektörünün hukuki sorunlarını Enerji ve Çevre Hukukçusu avukat Arsin Demir ile konuştuk. Demir, son yıllarda rüzgâr ve biyokütle enerjisi yatırımlarında idari kararların iptaline yönelik açılan davaların ‘bilimsel dayanağı olmayan, karalamaya yönelik iddialarla açıldığını’ ve bu davaların Türkiye’nin elektrik potansiyelinin ortaya çıkmasındaki en büyük engel olduğunu vurguladı. Röportaj: Işık TUNÇEL Enerji sektöründe ne gibi uyuşmazlıklar yaşanıyor? En fazla hangi alanda? Enerji projelerinin ve yatırımlarının gerçekleşmesi için birçok idari karara ve idari izne ihtiyaç duyulmaktadır. Bunların başında ön lisans, lisans, çevresel etki değerlendirmesi kararları, imar planları, EPDK kararları, acele kamulaştırma ve kamulaştırma kararları gelmektedir. Bu kararların ve izinlerin iptali için İdare Mahkemeleri ile Danıştay’da çok fazla dava açıldığını görmekteyiz. Davalar, kararı ve idari izni veren kurumlara karşı açılmaktadır ve davalarda lisans hakkı sahibi olan yatırımcının davalı olarak sıfatı bulunmamaktadır sadece davalı idare yanında müdahil olabilmektedirler. En fazla uyuşmazlık oluşan ve dava konusu yapılan işlemler; “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararları, imar planları ve acele kamulaştırma ve kamulaştırma kararlarıdır. Belirtilen uyuşmazlıkları yanında elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketleri ile tüketiciler arasında da pek çok ihtilaf yaşanmaktadır. Aslında enerji sektöründe yaşanan her sorun bir anlamda devletler sorunudur. Bu sorunların çözümü noktasında stratejik yönlendirmeler ve kararlar veriliyor. Bu konuda enerji uzmanlarına ve hukuk insanlarına ne gibi görevler düşüyor? STK’lar ve kamu alanında bilgilendirmelerin önemini anlatır mısınız? Ülkemizde her geçen gün elektrik tüketimi artmaktadır. Devletlerin elektrik enerjisine olan bağımlılığı tüm sektörlerin sürdürülebilirliği için çok önemlidir. Sağlıktan turizme, sanayiden eğitime her şey elektrik enerjisinin güvenli ve kaliteli bir şekilde arz edilmesine bağlıdır. Ülkemiz maalesef enerji ithalatçısıdır. Her yıl ortalama 40-45 milyar dolar elektrik üretecek hammaddeyi ithal etmek durumundayız. Rüzgâr, güneş, biyogaz ve jeotermal kaynak potansiyeli açısından değerlendirdiğimizde; ülkemiz oldukça güçlüdür. Ülkemizde kullanılan elektrik enerjisinin daha fazlasını bu kaynaklardan elde edebilecek durumdayız Fakat son yıllarda özellikle rüzgâr enerjisi ve biyokütle enerjisi yatırımlarına verilen idari kararların iptaline yönelik çokça davalar açılmaktadır. Bilimsel dayanağı olmayan ve hatta karalamaya yönelik iddialarla açılan bu davalar ile olumsuz karalama kampanyaları Türkiye’nin elektrik konusunda ki potansiyelini kullanamamasına neden olmaktadır. İklim değişikliğine karşı mücadele eden, enerji verimliliğinin farkına varan ve yenilenebilir enerji konusunda uzmanlaşan teknik kişiler ile enerji hukukçularına çok büyük görevler düşüyor. Her ortamda ve her fırsatta yorulmadan ve usanmadan en güncel halleri ile diğer ülkelerdeki örneklerden de istifade ederek öncelikle okullarımızda ve üniversitelerimizde öğrencilerimiz ile buluşmalı ve kafası karışık kanaat önderlerine yönelik toplantılar yapılmalı, toplumda farkındalık oluşturulmalıdır. Yakından takip ettiğimiz bazı sivil toplum kuruluşları halkımıza doğru bilgi vermektedir ve yenilenebilir enerji kaynakları hakkında güncel bilgileri paylaşmaktadır. Bu STK’ların çoğalmasını umut ediyorum. Yenilenebilir enerji yatırımcıları mevzuat sorunlarının çalışmalarının önünde en önemli engel olduğunu söylüyor. Bu mevzuat sorunsalı içerisinde enerji hukuku uzmanlarının rolü nedir? Ne olmalıdır?Enerji yatırımcıları, haklı bir şekilde projenin en önemli unsuru olarak ön lisans ve lisansı görmektedir. Asıl süreç lisans aşamasından sonra başlamaktadır. İyi bir şekilde mevzuatsal, çevresel ve sosyal risk analizi yapılmadan proje süreci başlatılması nedeni ile yatırım bazen yavaşlamakta veya maalesef bazen de durabilmektedir. Bir rüzgâr enerjisi santrali için yatırım yapılacak bölgenin özelliğine göre 50-60 kurumdan izin, onay veya görüş alınabilmektedir, süreç bazen iki hatta üç yılı bulabilmektedir. Bu zorlu idari süreçlerde enerji uzmanları ya da enerji hukukçularının görevi; yatırımın mevzuatsal anlamda yaşanması muhtemel riskleri belirleyerek, yenilebilir enerji yatırımcılarına mevzuatsal risklere karşı çözümler sunabilecek noktada hareket edilmesidir. Enerji hukukçusu bir çevre mühendisi kadar çevresel etki değerlendirme sürecine ve bir şehir plancısı kadar imar planlama süreçlerine hâkim olmalıdır, teknolojik gelişmeleri de yakından takip edebilmelidir. Ülkemizde enerji yatırımlarına açılan dava sayısı 2017 sonu veya 2018 ilk 3 ayı rakamlarıyla nelerdir? Genellikle hangi konular yargıya taşınıyor? Yıllar itibariyle tam sayılar bilinmese de enerji yatırımları ile ilgili devam eden 42 bin civarında dava olduğu belirtilmektedir. Bu davalar içerisinde, sayısal fazlalığı ön lisans, lisans iptal davaları, ÇED olumlu, çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir iptal davaları, imar planı iptal davaları, acele kamulaştırma ve kamulaştırma iptal davaları yer almaktadır. Vatandaşın ve kamunun yenilenebilir enerji kaynaklarını anlaması ve tanıması yargı sürecini azaltır mı? Bunun için çözüm önerileriniz neler olabilir? Vatandaşın ve kamunun, iklim değişikliği mücadelesindeki en önemli noktaların enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geniş bir şekilde kullanması olduğunu anlayabilmesi yargı süreçlerini elbette azaltacaktır. Vatandaşımızın doğru bilgiye ulaşması veya yanlış bilgilerin etkisinin azaltılmasıyla süreç daha da rahatlayacaktır. Bunun için ilgili kurum ve STK’ların özellikle yenilenebilir enerji kaynakları hakkında halkımız ile bir araya gelmesi doğru bilinen yanlışları somut, bilimsel verilerle aktarması, doğru bilgileri halka ulaştırması gerekir. Bu süreçte en önemli rol alması gereken kesim ise öğretmenlerimiz ve üniversitelerimizdeki bilim insanlarımızdır. Onlar geleceğimiz olan gençlerimizde farkındalık yaratabilirlerse vatandaşlarımızın olumsuz propaganda sonucu ortaya çıkan dedikodularla hareket etmek yerine, doğru bilgiyle donanarak sağduyulu bir şekilde hareket edeceklerini düşünüyoruz. “ELEKTRİK ENERJİSİNE OLAN BAĞIMLILIK TÜM SEKTÖRLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ İÇİN ÖNEMLİ” “YENİLENEBİLİR ENERJİ KONUSUNDA UZMANLAŞAN TEKNİK KİŞİLER İLE ENERJİ HUKUKÇULARINA ÇOK BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR” “ENERJİ YATIRIMINDA ASIL SÜREÇ LİSANS ALINDIKTAN SONRA BAŞLAR” “RÜZGÂR ENERJİSİ SANTRALİ İÇİN 60 KURUMDAN İZİN, ONAY ALINIYOR. SÜREÇ 3 YILI BULUYOR” “ENERJİ HUKUKÇUSU BİR ÇEVRE MÜHENDİSİ KADAR ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME SÜRECİNE VE BİR ŞEHİR PLANCISI KADAR İMAR PLANLAMA SÜREÇLERİNE HÂKİM OLMALIDIR”