Hazırlayan: Tuncer Çetinkaya Altın Portakal’ın ilk yılları Konyaaltı’nda soyunan artist namzedi kızlarla geçti. Varyant’ta bikinili kızlara eşek yarışı yaptırılması o dönemin zirvesiydi. Zeki Müren’in Aspendos konseri tarihe geçti. Siyasi sinemanın dışlanması Altın Koza’yı rakip olarak yarattı.1969 Önceki festivalde En Az Hatalı Film kategorisini keşfeden Altın Portakal’ın 6. yolculuğu da geçmişi aratmaz. Nevzat Pesen, Tarık Buğra, Mahir Canova, Julien Jenger, Muhtar Körükçü, Kaya Çakmakçı, Tahir Kutsi Makal, Ayşe Kervancıoğlu, Selçuk Altan, Kamuran Kıratlı, Alaeddin Perveroğlu, Nüzhet Birsel, Muzaffer Tema, Natuk Baytan, Suna Kan ve Orhan Erinç’ten oluşan 16 kişilik dev jüri kadrosu, 8 yarışma filmini değerlendirmek üzere toplanır: “Bin Yıllık Yol” (Yılmaz Duru), “İnsanlar Yaşadıkça” (Memduh Ün), “Öksüz” (Bilge Olgaç), “Cemile” (Atıf Yılmaz), “Günah Bende mi?” (Nevzat Pesen), “Parmaksız Salih” (Turgut Demirağ), “Ayşem” (Nejat Saydam), “Sabır Taşı” (Ümit Utku). Filmler arasında yer alan “Sabır Taşı”nın yönetmeni Utku, aynı zamanda Festival Komitesi Genel Sekreteri ve Basın Sözcüsü olarak görev yapmaktadır. (Filmi yarışan isimlerden Nevzat Pesen’in de Seçici Kurul’da yer aldığını hatırlatalım!) PLAJDA ÇIPLAK POZLAR Geriye dönüldüğünde 6. Altın Portakal Film Festivali’ne sinemacıların değil, Aysel Tanju, Özcan Tekgül, Nana gibi dansözlerin plajda soyunarak verdikleri çıplak pozların damgasını vurduğu görülür. Hüseyin Çimrin’in deyişiyle plajlarda bikinili güneşlenenlerin bile olmadığı 60’lı yıllarda gazetelerin manşetleri çoktan hazırdır: “Antalya Festivali’ni dansözler bile kurtaramadı!” 1969 Festivali’nde dikkat çeken bir başka olay da, Zeki Müren’in ünlü Aspendos konseridir. Altın Portakal’ın kitleselleşmesi ve gündemde yer işgal etmesi anlamında önemli bir yeri olan organizasyon, Antalyaspor yararına düzenlemiş ve 15 bin kişinin katılımıyla gerçekleşmiştir. Bilet fiyatlarının dönemine göre yüklü bir para sayılabilecek 25 lira olması ve Sanat Güneşi’nin Bodrum macerasından önce gerçekleştirdiği konser için “Ömrümün Zaferi” ifadelerini kullanması dikkat çeken ayrıntılardır. Zeki Müren konseri, antik bir tiyatronun ilk kez popüler bir gösteriye açılması nedeniyle de önem taşımaktadır. PORTAKAL’A RAKİP KOZA İşin sinema yönüne gelindiğinde yine tanıdık manzaralar ortaya çıkar. Festival jürisi En İyi Film ve Yönetmen dallarında ödül verecek film bulamaz. Bu noktada, Turgut Demirağ’ın ödül gecesi yaptığı konuşma önemli görünmektedir: “Benim filmim de dâhil olmak üzere, bu yıl Antalya’da kötü filmler festivali yapılmıştır. Sonuçlar yetersizdir. Böyle giderse festivale katılacak film bulunamayacaktır. Bu bir sondur”. Polemikler ve skandallar hız kesmezken, Yeşilçam’ın belli bir kesiminin önayak olması sonucu Portakal’a rakip bir film festivali daha doğar: Altın Koza. Çukurova’nın ürünü pamuğu simgeleyen “Altın Koza Film Festivali” ilk kez 1969 yılında ‘Altın Koza Film Şenliği’ adıyla Adana Belediyesi ve Adana Sinema Kulübü öncülüğünde, 15-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilir; bir başka deyişle etkinlik, 6. Portakal’ın başlamasından sadece üç gün önce tamamlanır. EN İYİ 10 PORTAKAL’DA YOK Madalyonun diğer yüzüne bakıldığında Metin Erksan, Yılmaz Güney, Orhan Elmas gibi yapımcı ve yönetmenlerin Koza’ya, Yılmaz Duru ve Memduh Ün gibi isimlerin Portakal’a yöneldiği söylenebilir. Buna karşın, yaşanan gelişmeler Altın Portakal’ı sonlandırmaz, Adana ise inişli çıkışı bir serüvenin ardından, tarihinde yaşanan önemli kırılmalara rağmen bugünlere ulaşır. Bu karamsar tabloya, AS Dergisi’nin Eylül 1969 tarihli 3. sayısında yaptırdığı ve 1965-1969 yılları arasında çekilmiş filmler arasından seçtiği En İyi 10 Film seçkisi de eklenince durum iyice açığa çıkacaktır: 1. “Hudutların Kanunu” (Lütfi Ö. Akad), 2. “Sevmek Zamanı” (Metin Erksan), 3. “Kızılırmak Karakoyun” (Lütfi Ö. Akad), 4. “Bitmeyen Yol” (Duygu Sağıroğlu), 5. “Haremde Dört Kadın” (Halit Refiğ), 6. “Seyyit Han” (Yılmaz Güney), 7. “Kuyu” (Metin Erksan), 8. “Toprağın Kanı” (Atıf Yılmaz), 9. “Murad’ın Türküsü” (Atıf Yılmaz), 10. “Karanlıkta Uyananlar” (Ertem Göreç). ÖDÜLDE GECESİNDE YUMRUK Görüldüğü üzere, objektif olduğu söylenebilecek bu seçkide yer alan filmler arasında, Altın Portakal’da En İyi Film Ödülü alan herhangi bir eser bulunmamaktadır. “Hudutların Kanunu”, oldukça tartışmalı bir kararla ikincilik elde etmiş, “Seyyit Han” Ön Jüri tarafından elenip yarışma şansı dahi bulamamış; “Haremde Dört Kadın”, Toprağın Kanı”, “Murad’ın Türküsü” ve “Karanlıkta Uyananlar”ın başına ise gelmeyen kalmamıştır! Yarışmaya dönersek; Agâh Özgüç’e göre Festival’in ‘altın adamı’ Duru’nun, Antalya’dan bir kez daha elinin boş dönmediği bir şenlik geride kalmış, yine kan davasını konu alan “Bin Yıllık Yol”, İkincilik Ödülü’yle Antalya’dan ayrılmıştır. O yıl En İyi Film seçilmez. Gazeteler ise Ödül Gecesi’ne ilişkin ilginç gözlemlerini okuyucuyla paylaşırlar: “Geleneksel Antalya Film Şenliği, dün sabaha karşı 03.00 de sona ererken, ödüllerin dağıtılacağı kokteylin yapıldığı salonda kavga çıkmış, bazı kimseler yumruklarla birbirlerine girmişlerdir. Olaylara, film yapımcısı Turgut Demirağ’ın ‘yarışmaya katılan filmler, kendi filmim dahi en kötü kordelâlardı’ demesi ve şenliğin gelişmeyip her yıl biraz daha geri gittiğini iddia etmesi sebep olmuştur.” 1970 “Bir Çirkin Adam” (Yılmaz Güney), “Kınalı Yapıncak” (Orhan Aksoy), “Büyük Öç” (Yılmaz Duru), “Kalbimin Efendisi” (Ertem Eğilmez), “Kördüğüm” (Sırrı Gültekin), “Yumurcak” (Türker İnanoğlu), “Vatan ve Namık Kemal” (Duygu Sağıroğlu) ve “Ayşecik Yuvanın Bekçileri” (Aram Gülyüz) filmlerinin değerlendirildiği 7. Altın Portakal Film Festivali’nde jüri şu isimlerden oluşmuştur: İlhan Filmer, Nevzat Pesen, Tarık Buğra, Altan Demirkol, Çetin Şencan, Selçuk Altan, Sadık Şendil, Ali Cemali, Kamuran Kıratlı, Kaya Çakmakçı, Meral Savcı, Işık Aras, Nüvit Kodallı, Melih Başar, Melih Üstüngör ve Erdoğan Bağlum. Festivalin ağır toplarından Yılmaz Güney, yarışmaya sinemamızın rotasını değiştiren “Umut”tan önceki filmi ile katılmaktadır. YILMAZ GÜNEY’İ TAŞLARIZ Malum çevrelerin “gelirse taşlarız” tehditlerine karşın Antalya’da bulunan Çirkin Kral, gazete haberlerine göre açılış töreninde kendisine coşkuyla karşılayan halka hitaben, “sinemada başarıya ulaşmam, sizlerin bana gösterdiği bu sevgiden ötürüdür. Size yüzlerce, binlerce değil, milyonlarca teşekkür borçluyum” demiştir. Dönemin magazin gazetelerine göz gezdirildiğinde ise ilginç haberlerle karşılaşılır: Birden bire başlayan yağmur yüzünden geç saatlerde başladığı bildirilen, sonradan kortej diye adlandırılacak olan festival kervanı coşkuyla geçmiş; özellikle Yılmaz Güney, Engin Çağlar, Fatma Karanfil ve Zeynep Aksu vatandaşlar tarafından çiçek yağmuruna tutulmuştur. DENİZDE SOYUNMAK YASAK Portakal’ın olmazsa olmazı, plajlarda şöhret arayan kızlara gelince; o yıl denizde soyunmak yasaklanmış, kimi davetliler de poz vermek için olan motelleri tercih etmişlerdir! Gülgün Erdem’in bikini yerine elbiseyi tercih etmesi ve Pakize Suda’nın gözlerden uzak bir tatili yeğlemesi meydanı Suzi Janet’e bırakmıştır. Ümit Tolunay, Agâh Özgüç ve Tuncer Cebeci’nin haberlerine göre “aşk yok, eğlence yok, çıplaklık yok” diye tanımlanan festivalin tek soyunanı Janet’tir! O yılın magazin basınına göre, ilgiyi üzerinde en çok toplayan kişi, Jüri Üyesi Işık Aras’tır. Ses Dergisi’nden Cahit Poyraz ve Atılay Güven’in “Böyle Jüri Üyesi Dostlar Başına” başlıklı haberlerine göre Aras, festivale gelen genç yıldız adaylarından daha başarılı olmuştur. KAYALIKLARDA JÜRİ ÜYESİ Haber şöyle devam eder: “Işık Aras, Devlet Tiyatrosu kontenjanından jüriye girmişti. Ama şu işe bakın ki Devlet Tiyatrosu’nun bu yılki kadrosunda Işık Aras diye bir kimse yoktu! Jüri dediğin ağırbaşlı olur, mesleğinin ehli olur, dedikodulara, polemiklere girmez değil mi? Bu özelliklerin hiçbiri maalesef Işık Hanım’da yoktu. Sanki bir jüri üyesi değil de, artist olmak için Antalya’ya gelmiş, festivalin nimetlerinden faydalanmak isteyen yıldız namzediydi. Onu bu halde görenler de şu yargıya varıyorlardı: Işık Hanım galiba Antalya’ya filmleri seyretmeye değil, sinema artisti olmak için gelmiş. Yukarıda, jüri üyesi (!) hanımı, Kadir İnanır’la gözlerden uzakta, kayalıklarda güneşlenirken görüyorsunuz”. BÜYÜKELÇİ KIZI ÇIPLAK OLGA O günlerde Dünya Gazetesi’nde yer alan bir başka haber de yazarın görüşlerini doğrular niteliktedir: “Belediye Başkanı Avni Tolunay, gazetelerin tenkitlerinden bıkmıştı ki, Büyükelçi kızı ve sinema dünyasının yeni şöhreti Olga Picot imdadına yetişti. Nasıl yetişti biliyor musunuz? Hürriyet’te çıkan büyük boy ve yarı çıplak fotoğrafıyla! Basının tenkitlerinden ve ilgisizliğinden yakındığı günlerden birinde, önüne konulan gazetelere bakarken, davetlisi Picot’un resmini görünce yüzü güldü. Gazete bu yeni şöhretin Antalya Şenliği’ne geleceğini bildiriyor ve tam orta yerde, büyük boy bir resmini basıyordu... Tolunay, o gün Belediye binasında elinde gazete, neş’e ile dolaştı ve gördüğü gazetecilere, gazeteyi göstererek şöyle dedi: ‘Hah, işte şimdi oldu, turist akacak turist!” TOLUNAY’IN MAGAZİNCİLERİ Antalya’nın renkli simalarından, yılların basın emekçisi Abdülkadir Kalender, o yıllarda İleri Gazetesi’nde çalışmaktadır. Festivali Teoman Paşa zamanından bu yana takip etmekte, gazetelere haber yapmaktadır: “Müthiş bir insandı Avni Ağabey. Neredeyse tüm mesaisini şehrin tanıtılmasına harcar, sansasyonel olsun, olmasın basında küçücük bir haber bile çıksa havalara zıplardı. Daha işin başında bizi toplamış ve neler yapabileceğimize dair fikrimizi sormuştu. En çok magazin basınının bize faydası olabileceğini düşünüyordu; hatta bunun için İstanbul gazeteleri temsilcisi Nuri Dağtekin’le işbirliğine giderek magazin basınının önemli kalemlerinin Antalya’ya davet edilmesini sağladı. Buraya gelenlerin söylediği ilk şey, ‘her şey iyi, güzel de, biz neyi çekeceğiz ve haber yapacağız’ oldu. Başkan da Cannes hedefinin yolundan sapmaması için bir şeyler düşündü tabii”. BİKİNİLİ KIZLARA EŞEK YARIŞI Kalender, o dönemde Hürriyet’te çalışan Çetin Şencan’ın bir önerisini nasıl hayata geçirdiklerinden de bahsetmektedir. Değişik bir haber yakalama telaşına düşen magazinciler için, bizzat Avni Tolunay’ın emriyle Zeytinköy’den eşekler getirilir ve kumsaldaki çıplak bayanlar için Varyant’ın girişinden başlayan bir eşek yarışı tertip edilir. Ertesi gün renkli basın bu etkinlikten bolca söz etmiş ve bikinili kızların eşeklerin üzerindeki pozlarına geniş yer ayırmıştır. Keyfine diyecek olmayan Tolunay, Kalender ve arkadaşlarına Şehir Kulübü’nün sahneye en yakın masasından yer ayırtmayı ihmal etmez! Yolculuğuna başlarken Antalya’yı önce ülkeye, sonra da dünyaya tanıtmayı hedef olarak koyan festivalin, kenti böylesi bir yolla da olsa geniş kitlelere sevdirmeyi başarması gerçekten de ilginçtir. Ulusal Yarışma’ya dönersek; beş saatten uzun süren jüri toplantısının ardından sonuçlar açıklanır. Değerlendirme sonucunda oy dağılımları da ilk kez açıklanmıştır. Yoksulun yanında saf tutan Bino adlı karizmatik bir kiralık katilin öyküsünün anlatıldığı “Bir Çirkin Kral”, oybirliği ile yarışmadan birincilikle ayrılır. 1971 1-10 Haziran 1971 tarihleri arasında düzenlenen 8. Altın Portakal Film Festivali’nin 12 Mart Muhtırası’nın gölgesinde devam ettiğini vurgulamak yanlış olmaz. “Sosyal uyanışın, ekonomik gelişmenin önüne geçmesi nedeniyle” yaşanan müdahale sonucu demokrasi gömleğinin bir kez daha bol geldiği ülkenin en önemli sinemasal etkinliğine katılan filmler şunlardır: “Ankara Ekspresi” (Muzaffer Arslan), “Öleceksek Ölelim” (Orhan Elmas), “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” (Ertem Göreç), “Hasret” (Remzi Jöntürk), “Afacan Küçük Serseri” (Safa Önal), “Bir Kadın Tuzağı” (Lale Oraloğlu), “Kanıma Kan İsterim” (Çetin İnanç), “Yaban Ali” (Bilge Olgaç) ve “Buğulu Gözler” (Safa Önal). YEDİ KOCALI HÜRMÜZ ÇEKİLDİ Selahattin Alakavuk, Nevzat Pesen, Melih Başar, Altan Demirkol, Ali Cemali, İlhan Filmer, Zeki Sözer, Erhan İmset, Selçuk Altan, Nedret Güvenç ve Esat Özveren’den oluşan jüri üyeleri, ön jürinin belirlediği filmleri incelemeye başlarlar. Ne var ki, bir başka festival klasiği haline dönüşen tepkilerin ilki Özdemir Birsel’den gelir. Yapımcı, çektiği yıldırım telgrafında montajdaki teknik hataların henüz düzelmediğini gerekçe gösterse de, iddialar “Yedi Kocalı Hürmüz”ün (Atıf Yılmaz) “jüri üyelerinin güven vermemesi” nedeniyle, yarışmadan çekildiği yönündedir. Birsel, ödüller açıklandıktan sonra, yine yapımcısı olduğu “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” filminin üçüncülük ödülüne layık görülmesini de kabul edemeyip Jüri Başkanı Selahattin Alakavuk’a bir protesto telgrafı çekecektir: “Seyircinin hayranlığını kazandığı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın takdir ettiği ve UNESCO’nun da dünya hakkını satın aldığı bir film üçüncülüğe nasıl layık görülür? Üçüncülük ödülü Bronz Portakalı sayın jüri üyelerine iade ediyorum!” 12 MART RUHUNA UYGUN JÜRİ Sıkıyönetim ortamında sönük geçen 1971 Film Yarışması’nın öncesinde Dr. Arşavir Alyanak, Hüsnü Cantürk, Fatin Erişirgil, Ruhi Kahraman ve Aziz Altınay’dan oluşan Ön Jüri, müracaatta bulunan 14 filmin 6’sını elemiştir: “Birleşen Yollar”, “Her şey Oğlum İçin”, “Şeytan Kayaları”, “Tatlı Hayat”, “Vurguncular” ve “Yavrum”. Bu filmlerden birisini yöneten, ikisine de başrol oyuncusu olarak katkıda bulunan Yılmaz Güney’in devreden çıkarılması, dönemin siyasal ortamı göz önünde bulundurulduğunda şaşırtıcı değildir. (Ön Jüri’nin Türk Sinematek Derneği Sinema Salonu’nda yaptığı seçmelere yalnızca 3 kişinin katılması ve yarışmayı 10 filme tamamlamak adına, 2 filmin önceki yıldan seçilmesi tam da 12 Mart ruhuna uygundur.) Bu anlamda, En İyi Film seçilen Muzaffer Aslan imzalı “Ankara Ekspresi”nin de dönemin atmosferinden hayli beslendiği iddia edilebilir. 1952 tarihli, Aydın Arakon imzalı filmin yeniden çevrimi, 2. Dünya Savaşı sırasında ülkemize casus olarak gönderilen Alman kızı Hilda ile Türk Gizli Teşkilatı’nda görevli Seyfi’nin aşk öyküsünü konu almaktadır. YARIN: 1972-1974