Eski Milletvekili Mehmet Tüm, 20016’dan beri polis envanterinde 107 bin silahın kayıp olduğunu açıkladı. Bununla ilgili İçişleri Bakanlığı doyurucu bir yanıt verememiş. Medyada yer alan bazı görüntülerde Cihad yapmaya özenen kişilerin makineli tüfekli fotoları paylaşılıyor ve kendilerince düşman gördükleri grupları tehdit ediyorlar.

Gazeteci Fehim Taştekin, Suriye savaşında bulunan Cihadçı selefi grupların çok tehlikeli olduğunu, bu grupların Türkiye’nin başına dert olacağını çok kez yazdı. Ama nedense Akp İktidarı, Suriye konusunda Rusya ile yaptıkları anlaşmalarda özellikle bu grupları korumaya özen gösterdi. Gündemin hızla değiştiği Türkiye’de Suriye meselesi artık unutulmuş gibi. Oysa daha 3 ay önce orayı savunmanın vatan savunması olduğunu söyleyenlerin, İdlip savunulmaz ise Urfa’yı kaybederiz diyenlerin bugün gündemi darbe söylentileri…

Sosyal medyada Fatih Tezcan denen ne olduğu belirsiz birinin tehditleri, uzun süredir gündemdeydi. Son zamanlarda üstelik Atatürk’ün şahsına dil uzatacak kadar ileri gidiyor ki bu ülkeyi kutuplaştırmak ve germek isteyenlerin yapabileceği bir şeydir. Geçen hafta da Sevda Noyan adlı birinin “Bizim aile 50 kişiyi götürür, donanımlıyız” sözünü tv’de söylemesi belki bardağı taşıran damla olmuştur, olayın görünürlüğünü ve tehlikenin boyutunu gözler önüne sermiştir.

Cübbeli Ahmet denilen bir tarikat lideri, açıklamalarında “rüyasında darbe tehlikesi gördüğü” nden bahsediyor, bundan 4 ay öncede 2000 kadar selefi grubun silahlandığına dikkat çekiyordu.

Suriye’de iç savaş çıktığında çoğu analizci, bunun çok tehlikeli olduğunu, sırada Türkiye’nin olabileceğini söylemişti.

İç savaş koşulları ülkemizde yok elbet, olmasında… Ancak toplumun kutuplaşması son 6 yıldır artmış durumda ve bu kutuplaştırma bizzat iktidar eliyle yapılıyor. Yukarıda saydığımız olgular, darbe söylentileri, kayıp silahlar, silahlı gruplar… Hayra alamet olmayan işler.

2018 yılında 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri gecesi bazı silahlı grupların sonuçlar belli olmadan sokağa çıktığını da hatırlarsak durum daha kritikleşiyor.

Şiddetten hiçbir zaman fayda gelmez ve sorunlar şiddet yoluyla çözülemez. Darbeye karşı çıkmak bahanesiyle toplumun bir kesimini silahlandırmak, berbat bir fikirdir. Devletin meşru kuvveti olan asker ve polisi dışında silahlanma çoğalırsa, bunun tehlikeli sonuçları olur. (Kaldı ki meşru kuvvetlerde zaman zaman gayrımeşru eylemler yapmaktadır) 12 Eylül öncesi silahlı sağ-sol çatışmalarında 5000’den fazla insanımızın öldürüldüğünü unutmayalım.

Paramiliter kuvvetler oluşturulması, ülkeyi ancak bir kaosa sürükler. İktidarda kim varsa belki ömrü biraz uzar ama kazanılan bir Pirus zaferidir. Aslında onlar da yenilmiştir. Yanlarında demokrasiyi ve binlerce masum insanı da götürerek…

Sesleneceğimiz bir mekanizmanın kalmadığının farkındayım. Hukuk sistemi işlemiyor, devlette liyakat kalkmış durumda. Bürokrasi bu anlamda safdışı kalmış gözüküyor. Sadece bireysel çabalarla işleyen ağır aksak bir sistem var.

Yine de uyarmak borcumuzdur. Bu gidiş, gidiş değildir… Şiddet çağrısı yapanlar derhal soruşturulmalıdır. Selefi ve her tür radikal grupların silahlanmasının üstünde durulmalı önüne geçilmelidir. Kutuplaştırma dil ve siyasetine son verilmelidir. İçinde bulunduğumuz sosyal, ekolojik ve ekonomik krizin üstüne başka krizler eklenmemelidir.

Çözüm, halkın farklı katmanlarının politikacılardan bağımsız olarak birbirinin anlaması ve kendi örgütlerini oluşturmasıdır. Demokrasi tabandan inşa edilirse işlevlidir ve şimdi buna çok ihtiyacımız var.