En yakınımda istiyorum seni ey geniş, ey dokunulmaz, ey sarhoş, ey büyülü, ey Magripli yürek! Anlaşma böyle. Bu yazıyı avcunun içine sıkıştırıp Nil Nehri’nin üzerinde okuyacaksın. Yeryüzü düşlerimizi sulayan bir nehir, bütün görkemi, bütün bilgeliği, bütün acılarıyla akıp gidecek altından. Sen onun üstünde akıp gideceksin. Şimdi o kara gözlerini en uzak noktaya çevir ve gözlerinden daha kara, ellerinden daha yalnız ve fakat bir gün dünyanın en güzel karanfiline dönüşecek olan kıtayı seyret. Kıtamızı seyret. En güzel Afrika’mızı seyret. Ve kıskan bu nehri benim yerime. Geniş sularını, kıyılarında koşan çocukları ve akan tarihi ve kahramanları ve hainleri ve soytarıları kıskan. Ey Magripli yürek! Nil Nehri’ni övmek haram kılındı bize bir süredir. Bir ırmağın bazen sakin, bazen çılgın fısıltılarına kapılıp gitmek, ruhumuzu onun dansına göre ayarlamak, yüreğimizi serinliğine bırakmak yasaklandı. Kendimiz koyduk yasağı, çünkü üstünde yaşadığımız şehir, dirseğimizi dayadığımız masa, şu an üstünde dolaştığımız harfler, parmağımızla yokladığımız şah damar, hepsi hepsi içimizi daraltıyor ve illa ve illa uzaklar. İllallah uzaklar! Yakınımda, en yakınımda akmasını istiyorum Nil’in. En yakınımda istiyorum seni ey geniş, ey dokunulmaz, ey sarhoş, ey büyülü, ey Magripli yürek! Gel ve yak bütün ışıklarımı, gel ve gelişin başımı döndürsün, gel ve kara gözlerin dünyanın en değerli taşları gibi parıldasın karanlığımda, gel ve fakat gelişin tıpkı gitmek gibi olsun, aynen gitmek gibi. Böyle bir gitmek görülmesin. Akıp gitsin Nil altında ve sen Nil’in üstünde akıp git. Bilmenin sıfır noktası! Bu nehir senin gördüğünden daha geniş, benim gördüğümden daha dar. Bu genişlik ve darlık arasındaki diyalektik, bu uçların cezbesi, bilmenin sıfır noktası ve en dar damarlarımızdan beslenip hayata doğru genişleyen büyük devrim, hepsi, hepsi, hepsi, bir nehrin sularında özetleniyor şimdi. Nil çok şey anlatıyor anlamak isteyene ve her ne kadar “bir nehirde iki kez yıkanılmaz” diyorsa da Heraklit, içinden kovulduğumuz akışı durdurup, aynı suda iki kez ve kezlerce kez yıkanmak niyetindeyiz. Artık bizim için ve bizim gözlerimizle ve bizden biri gibi akmalı bu nehir. Söyle şimdi Nil’e, dur ve söyle, geliyoruz yakında. Negrican! Ağlama can! Avuçlarına sıkıştırdığın yazı bir emirdir, bir isyandır ve uzak, ama bir o kadar da yakın topraklardan, Anadolu’dan gönderilmiş terli bir kısraktır bu yazı. Az sonra bitecek ve devamı Kahire sokaklarında, İskenderiye izbelerinde yazılacak, altına kardeşlik imzaları atılacak bir mektuptur avucundaki. Üzerinde yüreklerimiz, dirençlerimiz ve duraksamadan yürüdüğümüz yollar vardır. Ki yollar, onları yüklenen bir kısrağın, Nil’e ayağını vurduğu yere kadar uzanır. Ki yolların üzerinde hüzünlü bir coğrafya vardır. Üzerinde Anadolu halklarının, üzerinde bir Kürt kızının, üzerinde Çeçen kartallarının, üzerinde Ortadoğu devrimcilerinin, üzerinde Mısır kahramanlarının gözyaşı vardır. Negrican, negrican, ağlama can!