Geçtiğimiz Cuma akşamı Antalya’da Türkiye ile İrlanda futbol takımları karşılaştı. Türkiye tek golle İrlanda’yı 1-0 yenerken benim aklımda baştan sona hatalarla dolu organizasyon kaldı. Hatalar silsilesi daha maçın başlamasına 5 saat kala yaşanmaya başladı. Maçtan bir gün önce okullara gönderilen resmi yazıda maça gitmek isteyen öğrenci ve velilerin okula isim yazdırması istendi. Bu haberi alan çocuklar tabi ki pürneşe sevindi. Aileler isim yazdırdı ve bir sonraki gün oynanacak maçı heyecanla beklemeye başladı. Maçın oynanacağı Cuma günü saat 14.30 civarında ise Milli Eğitim’den bir çok okula şu mesaj gönderildi: “Aşırı yoğunluktan dolayı okulunuza bilet gönderilememiştir”

Hangi okuldan kaç kişinin katılacağı belliyken, nasıl olurda ‘aşırı talepten’ okullara bilet gönderilmez. Aşırı talep derken; misal A okuluna gönderilecek bin bilet, oraya değil de B okuluna mı gönderildi? Yahut yine A okuluna gönderilecek bin bilet daha çok para kazanmak için satıldı mı? İşin o kısmı muamma. Basın tribününden maçı izleme imkanım varken, arkadaşlarımla birlikte seyretmek için önceden gelen biletlerle stadın yolunu tuttuk.

Cam Piramit’in karşısındaki büyük kapıdan giriş yaptık. Bu sırada çantam sadece arandı ve çantayla içeri girmeme izin verildi. Sonra protokol girişine gitmem gerektiği için stadın dışına çıktım. Protokol girişindeki işimi hallettikten sonra bu kez Tapu tarafındaki kapıdan stada girmek istedim. Bu kez polis tarafından çantayla giriş yapamayacağım söylendi. “Nasıl olur, öbür kapıdan çantamla girmiştim” dememe rağmen polis memurunu ikna edemedim. Çantamı basın tribünü girişine giderek teslim ettim ve çantasız bir şekilde bu kez stada girebildim. İçerdeyken çoğu taraftarın çantası omzundaydı! Demek ki stadın bir girişinde çantalı girmek yasak, diğerinde değil!

Stadın içi mahşer günü, İğne atsan yere düşmeyecek. Herkeste bir koşturma bir hengâme. Neyse sıralı koltuklarımızı bulmak için bir görevliden yardım istedik, “Abi sizin koltuk dolu, siz şuradaki 4 kişilik yere oturun” cevabını aldık. “İyi de ya o koltukların sahibi gelirse ne olacak” dediğim görevli yüzüme çaresiz bir ifadeyle baktı. Biz de o dörtlü koltuğa oturduk. 2 dakika geçmeden dediğim oldu ve koltukların asıl sahipleri çıktı geldi. 3-5 dakikalık konuşmanın ardından bu kez de onlar başkasına ait koltuklara oturdu. Maçın neredeyse ilk yarım saati herkes bu tartışmayı yaşadı. “O koltuk senin, bu koltuk benim…”

Sanki maç UEFA kriterlerindeki bir statta değil de, bir köy takımının butik stadında oynanıyor. Oturanlar, kalkanlar, bağıranlar çağıranlar… Oradan oraya laf yetiştirmeye çalışan görevliler… Şaşkınlıkla olan biteni izledim. Tribünde olanları takip etmekten maça konsantre olamadım. Yaklaşık 40 dakika sonra yani ilk yarının bitimine 5 dakika kala herkes oturacak yer buldu. Bulamayanlar merdiven boşluğunu değerlendirdi.

İlk yarının sonunda çay almaya çıktım. Çay alınacak yerde ilginç bir detay dikkatimi çekti. Stadın girişinde taraftara ‘ÜCRETSİZ’ dağıtılan sandviçler, stadın içindeki büfede parayla satılıyordu! Akıllı büfeciler, bedava sandviçleri toplayıp, içerde para karşılığı satıyor... Tüm bunları anlatırken size bir ayrıntı vermek istiyorum. İl Emniyet Müdürlüğü, Cuma akşamı oynanan maçtan 2 saat evvel, stadın tüm girişlerinde güvenlikle ilgili broşür dağıttı. Emniyet, güvenliğin üst seviyede olduğunu duyurdu. Stat kapısının birinden çantayla girmek serbestken, diğerinden yasak olduğunu görünce güvenliğin pek de yeterli olmadığını düşündüm. Ayrıca çantayla girmeyi yasaklamak ne kadar doğru? Çanta yasağından haberi olmayanlar o saatte çantasını nereye koyacak? Sözün özü; milli takım açısından mükemmel geçen gece, taraftar açısından berbattı. Umarım aynı hatalar sonraki organizasyonlarda tekrarlanmaz.