Nefret suçu işlemişim! Ben de geçen hafta, gazetenin Genel Yayın Koordinatörü ve Yazarı Sn. İdris Özkol, “Hrant Dink Vakfının basında nefret söylemi listelerinden birisinde yazınız vardı’ dediğinde öğrendim. Vakfı duymuştum ama böyle bir suç takibi yaptıklarını ve hangi yazımla listeye girdiğimi bilmiyordum. İdris Bey hangi yazı olduğunu hatırlayamadı, “Bulunca size haber veririm” dedi. Ama insan neyle nasıl suçlandığını merak ediyor. Eve gider gitmez ilk iş internete bağlanıp epey bir aradıktan sonra, vakfın Ocak-Nisan 2017 tarihli raporunda, 6 Nisan tarihinde yazmış olduğum ‘Monşersiz dış politika’ adlı yazım nedeniyle “mahkûm” edildiğimi gördüm! “Suçum” büyükmüş; yazıda gayrimüslimlere nefret dolu ifadeler kullanmışım(!) *** “Ne kadar konuşursan konuş karşındakinin anladığı kadarsın” derler. Anlaşılan aynısı yazdıklarımız için de geçerli; Neyi, nasıl yazarsak yazalım, okuyanın anladığı kadarız! Yazıma “nefret mahkumiyetini” kim, neler düşünerek verdi bilemem ama, iktidarın kaba, bol şovenizm ve popülizm kokulu dış politikasını, uluslararası diplomatik nezakete uymayan söylem ve davranışlarını, espri ve ironiyle eleştirmeye çalıştığımı anlamadıkları kesin! *** Beni yakından tanıyanlar veya yazılarımı takip edenler iyi bilirler; Öyle herkesi çok seven, her olayın iyi yanını görmeye çalışan birisi olmasam da, gayrimüslimlerle hiçbir zaman sorun yaşamadım. Tabi ki sevmediğim insanlar var... Mesela; Okuduğunu anlamayan insanları hiç sevmem. Okuduğunu anlamadığını anlamadan, yorum yapanları, konuyu başka yerlere taşıyanları, şakayı kaka yapanları da sevmem. (Hiç okumayanları da sevmem ama onlar bile okuyup da anlamayanlardan iyidirler.) Karşısındakinin gözünüzün içine bakarak yalan söyleyenleri, Çıkarı için fikir ve yer değiştirenleri, Başkasının fikrine saygı göstermeyenleri, İleriye giden dünyada, geriye yürüyenleri, Kendini güvende hissederken mangalda kül bırakmazken, tehlikeyi gördüğünde sıvışıp gidenleri, Yeni tanıştığı insanlara “sen” diye hitap edenleri, Oturdukları makamların hakkını vermeyenleri, Mağrur davranırken mağdur olduklarını iddia edenleri, Mesleğini yalan, dolan, üçkâğıtla sürdürenleri, Kaba, maganda ve sonradan görmeleri, Din sömürücülerini, kafatası milliyetçilerini, Hayvanları sevmeyip, eziyet edenleri, En önemlisi; Atatürk’ümüzü sevmeyenleri sevmem! *** Neyse, ben yine işlemiş olduğum nefret suçuna döneyim... Bu vakıftaki arkadaşlar, her gün tüm ulusal gazeteleri ve 500 kadar yerel gazetedeki köşe yazılarını önceden belirledikleri bazı anahtar kelimelere (Hain, dönme, mülteci, Hıristiyan, Yahudi, bölücü vs.) göre tarıyorlarmış... Buldukları etnik, ulusal ve dini kimliklere karşı ayrımcı, ötekileştiren, hedef gösteren; cinsiyetçi, homofobik (eşcinselliğe karşı) ve transfobik (travesti ve transseksüellere karşı) söylemleri içeren haberleri, raporlar halinde yayınlıyorlarmış. Böylece medyada, insan hakları ve azınlıklara ilişkin, daha saygılı ve bilinçli bir dil kullanılmasını teşvik etmeyi hedefliyorlarmış! Unutmadan, ilgilenen olursa diye; Bu arkadaşlar gazeteleri tarayarak nefret söylemi içeren yazıların belirlenmesine yetişemedikleri için, gönüllü muhbirler arıyorlar. Kendilerine, okuduğunu anlayan muhbirler diliyorum! *** “Sayın muhbir vatandaşlar” ne düşünürlerse düşünsünler... Kalabalık bir yerde otururken birisi “Nefret suçlusu ayağa kalk” diye seslense, hiç üzerime alınmadan oturmaya devam ederim. Sadece kendilerinden tek bir ricam olur; bu üzerime yapıştırmaya çalıştıkları “gayrimüslimlerden nefret” etiketini, oğlum kabul ettiğim ve çok sevdiğim gayrimüslim damadıma duyurmasınlar! Çünkü kızımla evlenmek için iznimi isterken, bana din ve milliyetinin bizim için sorun olup olmadığını sorduğunda, kendisine şöyle cevap vermiştim: “Biz sana baktığımız zaman sadece dürüst, saygılı, onurlu, çalışkan, terbiyeli, neşeli ve sevgi dolu bir insan görüyoruz. Başka hiçbir şeyin önemi yok.” Çocukcağız bana inanmıştır, yalancı olduğumu düşünmesin!