Aşırı, gereksiz ve de bilinçsiz sağlık kullanımı ve tüketiminin iyice yayıldığı şu günlerde, daha fazla, pahalı sağlık önlemlerine yatırım yapmak yerine; nasıl beslenmemiz gerektiğini, egzersizin ruhumuz, zihnimiz ve bedenimiz üzerindeki etkilerini ve doğal döngüler ve kurallar içinde dengede yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yazılarımda da hep biyolojik mekanizmaları anlatmaya çabalıyorum. Al bunu ye incelirsin, şunu iç zayıflarsın ya da sağlıklı olursun demek benim için de çok kolay olurdu. Oysaki kolay olanı seçmek, kısa vadede keyifli gelse de uzun vadede hayatımıza (ruhsal, bedensel, zihinsel) büyük yük getirir. Bu işin özünde herkes için etkili olabilecek evrensel geçerli yöntemler ne yazık ki yok, danışanlarımızda da görüyoruz ki kalori saymalı sistemler bile herkeste birebir aynı sonucu vermiyor. Çünkü her birimiz eşsiziz ve her bir bireyin, genetik dizilimi, hormonal kimyası, bedeninin işleyişi, vücudunun çeşitli diyetlere ya da ilaçlara tepkisi çok farklı. Aynı tansiyon ilacına farklı tepkiler veren ya da aynı beslenme düzeninde ve parametrelerde farklı kilolar veren kişiler var. Yani uzun lafın kısası insan bedeni söz konusu olduğunda tek bir doğru yoktur. Bu yüzden bizler için, her birey eşsizdir ve her birine farklı yaklaşmak gerekir. Elimdeki tek anahtarla bütün evlerin kapısını açabilir miyim? Hayır, bu anahtar sadece benim evimin kapısını açar. Bu yüzden diyetler de, tedavi yöntemleri de kişiye özel düzenlenmelidir. Şimdi size 2009 yılından beri üzerinde çalıştığım, öğrenme yolculuğumda pek çok donanımlı rehberin bana eşlik ettiği, bireyleri eşsiz gören ve her birine ayrı, özel tedavi yaklaşımları olan Ayurveda’dan bahsedeceğim. Ayurveda milattan öncesine dayanan eski bir tıp sistemidir ve de 4000 yıllık bir bilginin birikimi olduğundan söz edilmektedir. Hipokrat’ın pek çok tedavi yönteminin Ayurveda ile birebir aynı olduğundan bahsedilir, hatta yemininin bile. Yine İbn-i Sina Tıbbı ya da Osmanlı Tıbbı diye bilinen sistemler de Ayurveda ile aynı şeyleri anlatır farklı tanımlamalar yaparak. Neticede hepsi çok benzer sistemlerdir. İçlerinde tıp, biyoloji, biyokimya, fizik, astrofizik, astroloji, kadın doğum gibi pek çok branşı barındırırlar ve son derece karmaşıktırlar. Bu yüzden bu bilgileri öğrenmek de, içselleştirmek ya da sindirmek de çok zordur ve konuşabilir ya da anlatabilir hale gelmek bile yıllarınızı alabilir. Özetle ayurveda nedir? diye soracak olursanız “İNSANIN YAŞAM KILAVUZUDUR” diyebiliriz. Ayurveda; bedenin kas ve kemikten, kalbin bir et parçasından, ibaret olmadığını, ruh, beden ve zihinin aynı anda hastalanıp aynı anda iyileştiğini söyler ve tedavileri daima bu üçlüyü iyileştirmeye yöneliktir. Yani size al bunu ye, bunu iç iyileşirsin demez. Ayurvedaya göre insan, üç beden tipinin ve alt dallarının oluşturduğu gizemli bir varlıktır. Beden tipi testleri ile kim olduğumuzu öğrenmek mümkündür. Bu testin sonucunda bize neyin iyi geldiğini ya da neyin iyi gelmediğini, hangi sorun karşısında ne yapmamız gerektiğini anlarız ve biliriz. Özetle şöyle anlatalım, insan 3 Dosha’da (beden tipi) ele alınır ya da bu 3 dosha’nın kombinasyonları, bedenlerimizde tezahür edebilir. Fakat baskın bir doshamız mutlaka vardır. Kısaca bu üç Dosha, Metabolik Tip 1, Metabolik Tip 2 ve Metabolik Tip 3’ tür. Metabolik Tip 1’ler hayatları boyu kolay kolay kilo problemi yaşamazlar ancak psikolojik ya da fizyolojik olarak bedenlerinin dengesi bozulduğunda kilo alabilirler, protein sindirimleri çok yavaştır, onları rahat rahat karbonhidratlı bir beslenme planı ile zayıflatabilirsiniz. Metabolik Tip 2’ler genelde çıt kırıldım olmazlar ama yine de ince yapılıdırlar, alerjik hastalıklara çok yatkın bir bünyeleri vardır ve yağ sindirimleri çok yavaştır. Normalde yapmadığımız yağ kısıtlamasını bu beden tipinde rahatlıkla yapabiliriz ve bu şekilde çok rahat kilo verirler. Metabolik Tip 3’ler ise hayatlarının her döneminde akranlarından daha irice olmaya meyillidirler ve karbonhidrat sindirimleri çok güçtür. Bu beden tipinde mutlaka karbonhidrat kısıtlaması yapılması gerekir. Diyet yaparken kontrol edemediğimiz en güçlü parametre, kişinin içsel stresidir ve bu beden tiplerinin her birinin strese cevabı farklıdır. Metabolik Tip 1’ler strese daha dayanıksızdır ve stres altında sürekli şikayet edip, söylenirler, her an kaçmaya ve bırakmaya yatkındırlar. Metabolik Tip 2’ler strese dayanıklıdır fakat öfke üretirler, Metabolik Tip 3’ler ise strese en dayanıklı olandır ve stres altındayken bile çok rahat ilerlerler. Bu noktada, kişinin beden özelliklerini bilmek onlara rahat yardım edebilmek açısından bizim için çok önemlidir. Mesela aşırı stres altında çöken kişilik tiplerinde bir sakınca yoksa ve kişiye de uygunsa sarı kantaron otu ya da çayı kullanmak akıllıca olur ve kişinin önünü açar, yolunu daha rahat yürümesine yardım eder. Her ne yapıyor olursak olalım kendimiz için iyi bir şeyler yapmaya çalışırken, “kulaktan dolma ve ezbere bilgilerle” beden, ruh, zihin üçlümüzün dengesini bozabilir ve kendimize yarar yerine zarar verebiliriz. Bedenimiz ya da sağlığımız için yaptığımız iyileştirmeler, nihai olarak bizi güzel bir sonuca ulaştırmalıdır. Bunu da ancak bedenimizi tanıyarak ve onu sevgiyle gözeterek yapabiliriz. Sevgiyle….