Hakkımızda verilen bir takipsizlik kararında Basın Savcısı resmen kapak yapmış. Değme gazetecinin kaleme alamayacağı karar basın özgürlüğünün ne anlama geldiğini çok iyi anlatıyor. Şöyle ki: “Demokratik toplumlar, temel hak ve hürriyetlere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda devletin görevi, temel hak ve hürriyetleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve hürriyetler arasında düşünce ve kanaati açıklama hürriyetinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu hürriyetin kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır”. Ürkütücü ve şok edici düşünceler “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, ifade hürriyetine ilişkin kararlarında, kamuyu ilgilendiren sorunların kamuya açık olarak tam bir serbestlik içerisinde tartışılabilmesi, şiddeti teşvik eden eylemler hariç bu tartışmanın boyutlarının devlet organları tarafından azami düzeye çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır. Süreklilik gösteren bu kararlarda, kamuoyunun bir bölümünün ve hatta çoğunluğunun hoşuna gitmeyen, ürkütücü, şok edici fikirlerin de sözleşmenin 10. maddesi tarafından korunduğu belirtilmektedir”. Burada kastedilen sözleşme, Avrupa Birliği müktesebatı içinde yer alan “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi” yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. 1954’te kabul ettiğimiz bu sözleşme iç hukukumuzda uyulması zorunlu belgelerden biridir. Rahatsız eden haberlere koruma Şöyle devam ediyor gerekçeli karar: “İfade hürriyeti, demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade hürriyeti, sadece lehte olduğu kabul edilen ve zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de koruma sağlamaktadır. İfade hürriyeti, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Bu ilkeler, ‘demokratik toplum’ prensibinin olmazsa olmazlarıdır. Sözleşmenin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu hürriyetin istisnaları vardır; ancak bu istisnalar da olabildiğince dar yorumlanmalıdır”. Basın özgürlüğüne hukuki tanım Ve karar: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13, 14, 25, 26 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9/2, 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde devlet yahut halkın bir bölümü için rahatsız edici, hoşa gitmeyen, kural dışı, endişe verici; fakat şiddet ve şiddet kışkırtıcılığı içermeyen nitelikteki sözlerin de ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine kuşku yoktur”. O nedenle de kamu adına kovuşturma yapılmasına gerek yoktur. Antalya Basın Savcısı Mustafa Şeran’ın kaleminden çıkan bu karar, Antalya medyasındaki kafa karışıklığını, basın özgürlüğünün tanımı, anlaşılması konusunda yaşanan sığlığı, cehaleti belki giderebilir. Basının düşünce ve ifade özgürlüğünü en önemli aracı, mecrası, enstrümanı olduğunun altını çizen bu takipsizlik kararını yöneticilerin, kamu görevlilerinin de iyi okuması, hazmetmesi gerekiyor. Ben söylemiyorum, savcı söylüyor.