Serik’te 19 Mayıs’a özel gösteri Serik’te 19 Mayıs’a özel gösteri

Antalya’nın fethini ünlü Selçuklu tarihçisi İbn Bibi’nin Selçukname adlı eserinin Türkçeye çevrilmiş bir özetinden aktarıyoruz. İbn Bibi’nin eserini  1902 yılında Hollandalı Houlsma adlı bir yazar özetleyip, “Tevarihi âli Selçuk” adıyla farsça olarak yayınladı. Antalya’nın fethinin anlatıldığı aşağıdaki bölümü Houlsma’nın eserinin Mehmet Nuri Gençosman tarafından yapılan Türkçe çevirisinden aldık. Antalya’nın fethi bu eserde “Sultan Gıyaseddin Keyhusrevin Antalya fethine gitmesi” başlığıyla şu şekilde anlatılmakta:  

NEYİMİZ VARSA ZULM İLE GASP ETTİLER

Birgün Sultan âdeti üzere tahtında oturmuş, memleket işlerinde adaleti yürütmeye çalışırken ansızın tüccardan bir cemaat içeri girdi, bunlar yakalarını yırtarak yer öptüler ve dediler ki: Ey yüce talihli padişahımız; biz bir tüccar kafilesiyiz, çoluk çocuklarımızın helâl yiyeceklerini kazanmak için başımızı tehlikelere koyduk, meşakkatli yolculuklara katlandık. Çocuklarımız babalarının yüzlerini görmek için elleri kulaklarında, gözleri yollarda kaldı. Belki babalar çocuklarına kavuşur, kardeşin mektubu kardeşine erişir ümidinde idik. Mısırdan İskenderiye’ye geçtik. Oradan bir gemi ile Antalya kıyılarına geldik; Frenk hâkimleri bize bir çok eziyetler verdiler paradan, maldan neyimiz varsa hepsini zulm ile gasp ettiler ve bizimle alay ederek dediler ki: Konyada oturan âdil sultanınız size adalet gösterir, halinizi ona anlatırsınız asker çeker, sizin derdinize çare bulur.

SULTAN MERHAMETE GELDİ VE…

Sultan, bunların sızlanışlarından merhamete geldi ve derhal asabiyyet ateşi ile yemin ederek dediki: Sizin mallarınızı geri alıncaya kadar yerime oturmayacağım. Ben gurbet acısını tatmış ve zalimler kahrını çekmiş bir insanım. Memleketin her tarafından asker çağrılmasına fermanlar çıktı. Kısa bir müddet içinde bütün ordu toplanmıştı. Tanrının yardımına sığınarak askerle birlikte Antalya tarafına hareket etti. Bir kaç konak yer aldıktan sonra Antalya sınırına varmıştı. Tehlike zamanında arslanın ağzına atılacak derecede cesaretli ve cenkçi bir asker, Antalya’yı her taraftan kuşattı, mancınıklar kuruldu iki ay tâ sabahtan akşama kadar muharebe ve muhasara devam etti; şehir halkı bu müddet içinde hiç bir fütur getirmemiştir. 

‘CENGE BAŞLANSIN’ DEDİ

Sultan, ok ve yay yerine gürz ve süngü ile cenge başlansın, hiç bir frengin kale burçlarından muhariplere bakmasına bile aman verilmemesini, kale duvarlarına merdivenler kurularak galip pehlivanların erkeklik değerlerinin imtihana çekilmesini emretti. Bu ferman askerin kulağına erişince bir anda karınca ve çekirge gibi üşüştüler. Bir saatten az bir müddet içinde uzunluğu semalara yetişen merdivenleri kale bedenlerine yerleştirdiler. Burç üzerine ilk çıkan Hüsameddin Yavlak Arslan adlı Konya’nın eski sipahilerinden bir cengâverdi. Kılıç ve kalkanıyla kale duvarlarından kaplan gibi zıplayarak kendisini Frenklerin arasına attı, bir kaç danesinin canını cehenneme gönderdi, geri kalanlar tutunamayarak kaçmağa başladılar; her taraftan Polat kılıçlarını sıyırarak dağlardan kopan bir fırtına gibi yetişen Türk kahramanları kaleye doldular. Sultanın sancağını burç üzerine diktiler ve derhal şehre doğru yürüyüp düşman üzerine gürz ve kalkanlarla saldırarak,kale kapılarının kilitlerini parçalayıp açtılar; geride kalan askerler de şehre doldular.

DENİZİN MAVİ YÜZÜ KIZILA BOYANDI

Sultan, muhasara sıralarında münasebetsiz küfürlerle ağızlarını bozmuş olan frenklere ceza olarak üç gün umumi talan yapılmasını emretti; denizin mavi yüzünü kâfirlerin kızıl kanlarıyla boyadılar. Kuşlarla balıklara o güruhun aza ve leşleriyle ziyafet çektiler.

ANTALYA BEYLİĞİ MÜBARİZEÜDDİN ERTOKUŞ’A İHSAN OLUNDU

Bundan sonra kılıçların kınlarına konmasını, gazilerin kılıç artığı olan bahtsızlara yağmadan başka bir şey yapılmamasına ferman çıktı. Beş gün tahrip dalgaları ve yağma denizleri bir biriyle çarpıştı. Altıncı günü Antalya beyliği sultanın gurbet hayatında yoldaşlığında bulunan hassa gulamlarından Mübarizeüddin Ertokuş’a ihsan olundu. Bu zafer 603 hicret yılının şaban ayında (1207) olmuştu.  Sultan, maiyetiyle birlikte şehre dönmesini ve düşmana aman vermesini Mübarizüddin’e emretti, kendisi de bir müddet orada ikamet buyurdu. Muhasara zamanında kalede açılmış olan rahnelerin tamiri, kadı, imam, hatip ve müezzin tayin edilmesi, mihrap ve minber kurulması gibi işler tamamlanınca Konya’ya avdet olundu.

SULTAN KONYA’YA DÖNDÜ

Sahilden bir konak ilerledikten sonra saltanat divanı naiblerine, geçit yerlerinde bekleyerek ganimetlerden devlet payı olan beşte birlerin tahsili ile zulme uğrayan ve o zamana kadar hayvanları has ahırdan, kendileri de has matbahtan iaşe edilmekte bulunan tüccar kafilesinin verecekleri defterlere göre zarar ve ziyanlarının ödenmesini, noksan kalacak kısmın da Emîr Mübarizüddin’in yanında kalan ganaimden tamamlanmasını ve yine eksik kalırsa hâzineden ikmâl edilmesini emretti. Çünkü, Antalya zalimlerinin vücutlarının kaldırılması ve kalenin fethi, bunların uğradıkları haksızlık sebebiyle olmuştu. Sultan Gıyaseddin Konya’ya döndü. 

BÜYÜKLER NASIL YAPILMAK LAZIMSA…

Houlsma’nın özetinde Antalya’nın fethi bölümü İbn Bibi’nin şu aforizmasıyla son bulmakta: “Büyükler nasıl yapılmak lâzım gelirse öyle yaparlar..."
 

Muhabir: MUSTAFA KOÇ