20 Şubat 2018 İlk yazıdan sonra birçok arkadaşımdan olumlu ve eleştirel tepkiler aldım.Arkadaşlarımdan farklı farklı konular hakkında öneriler aldım. O kadar çok dile getirilmesi gereken konu var ki insan hangisinden başlayacağımı bilemiyor. Bu yazıdan sonra artık bir çok kesimin sesi olmaya çalışacağım. Bu yazı ,sorunları dile getirmeden önce sorunu yaratan durum ve çözüm yöntemi üzerinde tartışma yazısıdır. Tartışalım ki daha iyisini bulalım diye düşünüyorum. Yoksa sorunu dile getirmek ve sonrasını getirmemek en büyük sıkıntılarımızdan biri.O yüzden çözüm yöntemlerinide tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi mücadelesi, ülkemizde sürekli olarak iktidarın yaptığı haksızlıklara karşı ses çıkarma olarak algılanıyor. Bu algı buna uygun mücadele yöntemlerinin tercih edilmesine yol açıyor. Belki de sorgulamamız gereken, üzerine düşünüp çözüm yolları bulmamız gereken en önemli konulardan biri de budur. Genellikle insan ilişkilerimizde doğru olarak kabul ettiğimiz en önemli olgu “neden-sonuç” ilişkisidir.Filmlere replik olarak giren “ Yaptım da bir sor neden yaptım?”cümleleri bu durumu doğrular niteliktedir. “İyi de bu durum ile mücadele yöntemlerinin ne ilgisi var? “dediğinizi duyar gibiyim. Hemen devam ediyorum; bu ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkiler ile algı yönetimini iyi yöneten toplum mühendisleri,ülke gündemini de buna göre yönetiyor. Topluma sonuçları konuşturarak kendine yeni nedenler yaratıyor. Şöyle somutlayayım ;mesela taşerona kadro verilmesi bir sonuç eylemi ama aynı zamanda son zamanlarda çalışanların tek gündemidir.Bir anda tek bir gündem ile bir çok konuyu tartış(a)maz hale geliyoruz.Geçim sıkıntımız, borçlarımız , zamlar geçirilen yasalar unutuluyor (unuttuluruluyor). Halk olarak biz bunları düşünürken demokrasi mücadelesi veren kurumlarımız bir anda tüm işlerini bırakıp yalnız tek bir konuyu gündemlerine alıyor ,konu hakkında söylemler geliştiriyor ,basın açıklamaları yapıyor. Bu süreçte yaşanan Man Adası meselesi ,Rıza Zarraf davaları da yerini “Taşeron Yalanına” bırakıyor. Biz göstermelik yaratılan suni gündemlere atıp tutuyor, gösteri yapıp, bağırıp çağırıyoruz.Yani anlatmak istediğim halkın sorunlarına dair yalnızca slogan üretiyoruz. Yaratılan hiçbir mücadele aracı küçümsenmemelidir. Ancak bunun bilincinde olarak yapılmalı ama nasıl yapılmalı diye sesli düşünüyorum. En azından Antalya’da Kapalı yola sıkışmış bir demokrasi mücadelesinin toplumda karşılık bulmaması sandıklara yansımaması bundandır diye kendimce bir tespitte bulunuyorum. Muhalif partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin birçoğunun komisyonlarının var olduğunu biliyorum.Her bir komisyon ayrı bir örgüt disipline sahip olduğunu biliyoruz. Gündeme dair değerlendirmeler zaten birçok kurumun yürütmesi tarafından yapılıyor.Ancak bu komisyonların faaliyetleri iktidarın haksızlıkları hukuksuzlukları ile uğraşmaktan daha çok yeni gündemler oluşturmak ,motivasyon kaybetmeden demokrasi mücadelesine güç vermek olmalıdır. Komisyonlar gündem değiştirilmeye çalışılsa dahi kendi çalışmalarına tam gaz devam etmelidir. Demokratik bir toplumun temeli ancak bu faaliyetler ile atılabilir .Diğer türlü muhalefet etkinin karşısında tepki olmaktan öteye gidemez. Bir karşılık bulabilmek günümüzde zor da olsa mümkün, hala basılı yayınların gücü oldukça yüksek ve Antalya sokaklarında karşılığı var. Mesela bir bildiri dağıtımı veya bir gazete haberi ile beraberinde yapacağınız sohbet güven halkaları oluşturmamızı sağlayabilir. Antalya’da demokrasi mücadelesine omuz veren her kurum altında kuracağı komisyonlar ile mahallelere ulaşabilir.Komisyonlar halka dokunabileceğiniz en önemli araçlardır.O zaman dağıttığımız bildirinin bile bir karşılığı olacaktır.Toplum özgürleşmeden birey özgürleşmez.Toplumu değiştirecek olan bireyin yerel siyasette( yaşadığımız şehre dair) alacağı tek bir karar bütün ülkeyi değiştirebilir. Diğer türlü merkezi siyasetin yerellere dayatılması , bölük pörçük bir muhalefet etkisi yaratacaktır. Merkezi siyasetin yıkıcılığı karşısında, yerel sorunlar her zaman birleştiricidir. Bu yüzden nefes aldığımız şehrimizde ortak sorunlarımıza karşı bir arada durmayı öğrenmeliyiz. Yoksa farkına bile varmadan demokrasi mücadelesinde oldukça geriye gideriz. Hepimiz aynı arabanın içerisindeyiz ,araba uçurumdan yuvarlanmak üzereyken hangi yönden gideceğimizi tartışmaktan çok,arabayı nasıl kurtaracağımızın kararını vermek gerekir. Önce arabamızı uçurumun kıyısından kurtaralım daha sonra nereye gideceğimize hep birlikte karar veririz. Gerekirse ayrı ayrı yerlere gideriz. Gelecekteki bu ayrışmamıza da “Demokrasi Kavşağı”deriz. Bu bana ilettiğiniz konular üzerine dile getirdikten sonra be yapacağımıza dair yöntem üzerine sesli düşünme yazısıydı.Şimdi sorunlar ve çözüm önerilerini düşünmeye başlayabiliriz.